Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Renklerin Savaşı (1)

Uzun süredir yazmayı düşündüğüm bir konu vardı aklımda.Biraz ertelemek zorunda kaldım.Çünkü , bahsi geçecek olan konu sosyolojik bağlamda istismara çok açık. Dolayısıyla havanın sislenmesini bekledik.Nede olsa serde Kurt’luk var…Sisli , Pusluhavalar bizim için “Barka-i hakikat müsademe-i efkardan doğar” gerçeğini hatırlattı.Yani “fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar” ilkesi gereği herkesin rengini belli etmesini bekledik.

Ve renkler belli oldu…

Oldu olmasına ama,bilgi sahibi olmadan fikir beyanlarının ayyuka çıktığı bir ülkede bütün renkler kirleneceğini ve yine birinciliğin de beyaza verileceğini daha önce sıkça tekrarlamıştık. Beyaz da kirlenince varın siz düşünün bahsedeceğimiz konunun vehametini.

Efendim konu şu: Son bir kaç yıldır gündemden düşmeyen genç kız , çocuk taciz ve tecavüzcülerinin cezası hakkında …

Dedik ya bu konuda havalar çok sisli olduğu için Kurt’ ça bir dalış yapacağız ve sisli,puslu havayı dağıtacağız.Tartışılan bu konuyu öyle zannediyorum ki hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak , Anadolu insanının anlayacağı şekilde anlatacağız.Ancak bir istirhamımız olacak : Frekanslarınızı bu  ülkenin gerçeklerine ayarlayın.

Geniş kapsamlı bir konu olduğu için önce bir kaç hatırlatma yapmakta fayda görüyorum.

Türkler , tarih boyunca kurdukları İmparatorluklar ve Devlet geleneğinde önce ahlakve maneviyat ilkesinden harekat etmişlerdir.Dolayısıyla Türklerin asırlardır oluşturdukları yaşam biçimi bu temel üzerine inşaa edilmiştir.Bilge Kaan‘dan tutunuz günümüze kadar bu töre devam etmiştir.

Bilge Kağan Orhun Kitabelerinde “Türk-Oğuz beğleri, milletim, işitin! Üstte mavi gök çökmedikçe, alta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir… Ey Türk! Titre ve kendine dön!…’

Her fırsatta milli hassasiyetleri tetiklemede baş vurduğumuz adeta bir fragman gibidir Bilge Kağan‘ın bu sözü…Oysa Bilge Kağan otoritenin , törenin sarsılmaya başladığı bir dönemde yapmıştır bu çıkışı… Özetle bizi ayakta tutan “Törelerimiz ve ahlakımızdır” diyor ve “kendine dön” çağrısı yapıyor.

O gün bugündür bütün yaşam ve devlet felsefesini töre ve ahlak üzerine inşaa etmeyi ilke edinmişizdir.Bu düşünce ve yetişme tarzı zamanla öyle kutsanmıştır ki batılılar tarafından Türkmen ( Türk-İman) İmanlı Türk olarak kayıtlara geçmiştir.

Osmanlı‘lılar “Devlet-i ebed müddet” derken  Oğuz Kağan’dan (Göktürk devleti) günümüze kadar varlığını sürdüren anlayışın temsilcileridir..  Türkler, tarih boyunca karşılaştığı zorluklar yüzünden, kurdukları devletlere son vermek zorunda kalmışlardır. Fakat her seferinde bu süreç kontrollü bir şekilde işlemiş, yani bir devlet son bulmuş, bir yenisi kurulmuş, fakat özünde bu devletler tek bir devlet yapısının devamı olmuştur. Bu durum tarihin derinliklerine kök salan “Çam da bizim kozalak da”  paradigması ile son şeklini almıştır.: Çam, bütün Türk devletlerine kaynaklık eden “teşkilat” tır; kozalaklar ise ondan düşen, bir süre için ayrı kalan, fakat özünde bir olan çamın meyveleridir.

Bu nedenledir ki bizler de , bu yazı dizimizde zamanla çeşitli renklere bürünen kozalaklardan bahsedeceğiz. Bu renk değişiminin toplum bünyesinde nasıl onulmaz yaralar açtığına ve bugün genç kız ve çocuk istismarı haline nasıl dönüştüğüne  ibretli örnekleri ile tarih babanın şahitliğinde tanıklık edeceğiz.

Daha da önemlisi çocuk istismarı üzerinden algılarımızla nasıl oynandığına ve bualgıların da ülkeyi nasıl bir çıkmaza sürüklediğine şahitlik edeceğiz.

 

15085534_1254335757961151_4271166176073379806_n

Millet ve medeniyet olarak tarihin köklerinden gelen varlık mücadelemizi “Çam’da bizim kozalak ta bizim ” diyerek sahiplenmeyi ilke edindikNe yazık ki bugün Kozalak’ların çeşitli iç ve dış algılarla renk değiştirmeye başlaması ile asırlık çınarlar yetiştiremiyoruz.Peki bu renk değişikliği nasıl meydana geldi?

Bunun bir çok sebepleri var…Görünen o ki, en önemli sebep toplumun atom çekirdeği olan aile ve ahlak müessesesinin zayıflatıp parçalamak.Bu tezimizin , son tartışma konusu olan küçük yaştaki evlilik ve çocuk istismarı ile adım adım irdeleyelim.

Hatırlayanlarınız olacaktır. “Siyaset Meydanı” proğramının en popüler olduğu yıllarda şöyle bir kare zihnimde yer edinmişti. Üniversiteli gençler , siyasete bakışlarını ve sorunlarını dile getirmek için stüdyoyu doldurmuş ve fikirlerini beyan etmişlerdi. Proğramın sonlarına doğru konu gençlerin cinselliğe bakışına kadar gelmişti.Aldatma ,seviyeli ilişki,flört gibi atom çekirdeğimize yabancı olan konularda gençler görüşlerini belirtmişti.Üniversiteli bir kız öğrenci bizzat şahit olduğu bir olayı belki de bugün gündemi işgal eden konuya gönderme yaparak ibretamiz bir şekilde şöyle anlatmıştı:

Sayın Kırca (Proğram sunucusu) , geçen hafta Üniversite kantinin de oturuyordum.Hemen yan masada beş kişilik bir erkek gurup konuşuyordu.İster istemez kulak misafiri oldum.İçlerinden birisi ilk cinsel deneyimini anlatıyordu.Diğerleri de bir bir anlatmaya başladılar.Ancak bir tanesi vardı ki, arkadaşları ona çok takılıyordu.Belli ki,onun bu konuda bir deneyimi olmamıştı.Bir arkadaşı ona ‘ Yahu hadi buraya gelmeden önce yapmadın , bak şimdi Üniversitelisin.Burada da mı yapmadın..Hayretsin valla…’ diyerek sitem ediyordu. O zaman anladım ki Üniversiteler kolayca cinsel deneyimin uygulanacağı,diğer bir ifade ile erkeklerin milli olacağı bir yer olarak görülüyor…”

Bu anlattıklarım belki sizlere abartılı gelebilir.Sosyal konuları iyi analiz etmeye çalışırım.Ve aradan yıllar geçmesine rağmen gün gelir değinmek gerekir diyerek arşivlemiştim.

Şimdi bu anlattıklarımızı biraz daha güçlendirelim…

Yine hatırlayanlarınız olacaktır.Yıl 2011.. yer İstanbul Bilgi Üniversitesi…Bir erkek,bir kız iki öğrenci. Üniversitelerde Akademik özgürlüğün sınırlarını ölçmek için çılgın bir projeye imza atarlar.

24 yaşındaki Deniz Özgün adlı Fotoğraf ve Video bölüm öğrencisi bitirme ödevi olarak kendine porno film projesi seçip bu filmi Bilgi Üniversitesi Santral Kampusu’nun stüdyolarında çekti. The Porn Project adlı bitirme ödevine öğretim üyeleri not verdi.2011 yılında Radikal’de konuyu gündeme getiren gazeteci Cüneyd Özdemir olmuştu.

Basına yansıyan bu skandal haberden sonra öğrenci Deniz Özgün kendisini şöyle savunmuştu:

Öyle bir şey yapayım ki senelerdir kafamıza sokulan akademik özgürlüğün sınırlarını göreyim istedim. Çünkü üniversite demek, kullanılamayan müthiş bir özgürlük alanı demek. Burada kimseye zarar vermiyorsan her şey akademik koruma içindedir. Sınırların nereye dayanacağını merak ettim; hem beni, hem ekibi, hem hocaları, hem üniversiteyi, hem de özgürlüğün limitlerini zorlayacak olanın da porno olduğuna karar verdim.’’

bu kadarla da kalmıyor bu projesini hocalarına kabul ettirdiğini de sözlerine ekliyordu:

Hocalarım her sunum yaptığımda, ‘Yeterli değil. Bir tasarım öğrencisi olarak porno çekmek istiyorsan daha iyi bir temele ihtiyacın var’ diyorlardı. En sonunda biri, ‘Liseden bugüne kadar olan tüm cinsel hayatını yaz’ dedi.’’

Film de rol alan kız öğrenci E.U da arkadaşını teyit ediyor ve yaptıklarının normal olduğunu , bu özgürlük ortamının ancak Üniversite gibi Akademik özgürlüklerin yaşanabileceği yerlerde gerçekleşebileceğini söylüyordu.

Evet durum bundan ibaret..

Bunlar yaşandı bu ülkede.Bir de devamlı yaşanan ve bu hadiselere zemin hazırlayan içler acısı bir olay ne acıdır ki hala devam ediyor.

Nedir o..?

Dizilerde 18 yaş altı çocukları uygunsuz kontrolsüz bir şekilde oynatılmaktadır..Örneğin “kırgın çiçekler ” bir üvey baba devamlı 18 yaş altındaki kıza tecavüz etmeye çalışıyor . Ayrıca kızların erkek arkadaşları var ailesi istemediğinde ayrı evde yaşıyorlar falan filan. Burada yapımcı ve yönetmenlerin ahlak derecesi de sorgulanmalıdır.

Ne demiştik..! ” Çam da bizim Kozalak ta “

İşte bu kadim medeniyetin çamlarını devirmeye , kozalaklarını renk değiştirmeye başlamıştır.Netice de ortaya Gezi Olayların da  ” …m benim dillettiririm, Bağ benim bellettiririm ..” pankartıyla özgürlük arayan sapık bir gençlik meydana geldi.

Bir lastik firmasının reklamı “Kontrolsüz güç , güç değildir” diyerek biterdi.Dolayısıyla iyi yetiştirilmiş bir gençlik ülkenin gücünün göstergesidir.Eğer gençliği yetiştiren dinamikler tahribata uğrar ise kontrolsüz bir gençlik ile birlikte kontrolsüz bir güç de meydana gelir.Diğer taraftan toplumun kalkınmışlık düzeyi o toplumda kadına verilen değer ile ölçülür.

Cumhuriyet dönemi gençlik hareketleri ve yapılanmalarına baktığımızda sosyal dokuyu tahribata uğratıcı sözde özgürlük hareketlerinin toplumun değer yargıları ile zaman zaman çatıştığını görmekteyiz.Gençlerimiz bugün bir hizip,bir düşünce,bir ideologya sarmalı uğruna kendilerini birer canlı bomba haline getirebiliyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir.

Tüm bu gelişmeler kadın objesi üzerinden yürütülmektedir.“Kadının adı yok”denilerek ona feminen bir statü ile liderlik rolü verilmiş ve belgegeçer kurallarkadınlar üzerinden açıkça çiğnenmiştir.

Dikkat edilirse terör örgütleri de dahil sosyal olaylarda hep kadınlar ön saflarda kullanılmaktadır.Başta cinsellik olmak üzere ,kadınlar üzerinden sözde özgürlük hareketleri toplumsal sosyal dokuyu yıpratmaya yöneliktir.Derin bir güç , bu feminenoluşumu hem meşru bir hale getirmek hem de bu sermayeden yararlanmak çabası içerisindedir.

Kadınlar üzerinde ki bu feminen yapılanma öyle geniş bir sahaya yayılmış ve öylesine dokunulmazlık zırhına büründürülmüştür ki, yapılan her eylem ,yazılan her senaryo başta STK’lar olmak üzere destek görmektedir.

Hafızalarınızı tazeleyin,geçtiğimiz yıllarda Kanal D‘de yayınlanan bir dizi vardı: “Bin bir Gece.”

Bu dizide , hasta olan çocuğunu tedavi ettirmek için çabalayan bir anne patronundan 150 Bin Dolar borç para istemektedir.Patronu ona bu para karşılığında “bir gece kendisiyle birlikte olmak” için ahlaksız bir teklifte bulunur.
Ve kadın patronuyla birlikte olur…
Şimdi sonuca bakalım: Film yayınlandıktan kısa bir süre sonra da Anadolu’da bir bayan öğretmen bu filmin yayından kaldırılması için savcılığa suç duyurusunda bulunur.Gerekçesi ise okulda şahit olduğu bir olaydır. Henüz İlköğretim öğrencisi olan bir çocuk yine aynı yaştaki kız arkadaşına ‘Sana bir gece için 150 Bin Dolar versem kabul eder misin?‘ diye sormasıdır…

Kadının cinsel istismarının alenen TV ekranlarından yapıldığı bu feminen algı bugün kadın vücudu üzerinden çocukların istismarına kadar gelmiştir.Anadolu’da çeşitli gerekçelerle uzun yıllardır yapılan küçük yaştaki evlilikler her ne kadar toplum nezdinde kabul görmese de bu ülkenin frekanslarından birisidir.

(Devam edecek…)

İlhan NEZOR

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol