Atatürk: “Altı çocuk yapana altın madalya verin”

Cumhurbaşkanı’nın son zamanlarda “üç çocuk” meselesine değinmesi ve bazen de katıldığı düğün törenlerinde bu konuyu dile getirmesi yeni bir tartışma konusu oldu.Oysa bu konu Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar zaman zaman gündeme gelmiştir.
Bu sosyolojik bir vakıa ve toplum nezdinde tartışılması gereken bir konudur.Değişik mecralara taşıyarak zamanın ruhuna aykırı düşünceler ileri sürmek, Türk neslini ana rahminde katletmek isteyen bazı çevrelerin değirmenine su taşımaya benzer.Bu duruşu özellikle isimlerinin önüne T.C ön eki ile süsleyen Rozet Atatürk’çüleri nin savunmaya geçmesi manidardır.
Cumhurbaşkanımızın konuyu gündeme taşımasıyla birlikte bu vasıflara haiz bir arkadaşım “Bak gördün mü! İşte tam bir Ortaçağ kafası” demez mi!
Gözlerine bakıp ciğerlerini muayene etmeyi bildiğim için “bu da tevafuk olamaz” dedim içimden.
Kendisine Atatürk’ün başta Çanakkale olmak üzere İstiklal Harbinde azalan genç nüfusun yeniden şahlanması için yasalar çıkardığını ve hatta altı çocuk yapan annelere altın madalya verilmesi önerisini hatırlattığımda “olurmu canım Atatürk çağ dışı bir karara imza atmaz.” demekle yetinmişti.
Hiç şaşırmadım,fikirlerini beyninde idealize edemeyip rozetlere veya değişik simgelere indirgeyenlerden bilimsel bir yaklaşım bekleyemezsiniz.
Şimdi bu fikirlerimizi belgelemeye ve tarihe not düşmeye çalışalım.
Efendim,Atatürk Cumhurbaşkanlığı döneminde yani bundan 83 yıl önce çıkartılan bir kanunla anneler güvence altına alınmak istenmiş.Kanunun 156. maddesi şu ifadeleri içermektedir:
“Bu kanunun neşrinden sonra berhayat çocuğu altı veya altıdan fazlaya baliğ olan kadınlara Devletçe mükâfatı nakdiye verilmesi için her sene Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti bütçesinde bir faslı mahsus açılır. Arzu edenlere nakdî mükâfat yerine ihdas edilecek bir madalya verilir. Bu kanunun neşri tarihinde berhayat altı veya daha ziyade çocuğu olan kadınlara dahi bu madalya verilir.”
Bu kanun maddesi yürürlükte midir bilemiyorum, ancak bugün yapılan çalışmaların Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu girişimlerden esinlendiği anlaşılmaktadır.Hatta bu kanunun Cunhuriyetin kuruluşundan yedi ay önce zihinlerde tasarlandığı görülmektedir.
1 Mart 1923 tarihinde TBMM açılış tutanaklarında Atatürk’ün şu sözlerine yer verilmektedir:
“Efendiler, nüfus bir memleketin en mühim mesail-i hayatiyesindendir. (hayatî sorunlarındandır)”
Ve yine 1924’teki konuşmasında:
“Nüfusumuzun muhafazası (korunması) ve tezyidi (artırılması) gayesini ehemmiyetle nazarı dikkate vaz ederim. Feyyaz ve velut (üretken) olan Türk milleti, mütemadi (devamlı) ve fenni (bilimsel) tekayyüdat-ı sıhhiyeye mazhar olunca (sağlık koşullarına kavuşunca) Türk vatanını süratle dolduracak ve şenlendirecek kuvvette olduğuna kimsenin şüphesi yoktur.”
Elbette her şart ve oluşum kendi tarihi mecrasında değerlendirilir.Savaştan yeni çıkmış ve genç nufusunun büyük bir bölümünü kaybetmiş bir toplum için bu gibi kaçınılmaz önlemlerin alınması ve teşvik edilmesi son derece yerinde bir karardır.Ancak,günümüz Türkiye’si nin nüfusuna bakarak “bugün böyle bir sorun olmadığını” söylemek te pek muteber bir görüş değildir.Bir kaç yıl öncesine kadar genç nüfusu ile öğünen Türkiye, bu hayati konuda büyüme kriterlerini de göz önüne alarak sosyal alanda belirli teşviklerle bu projeyi iktidar ve ideoloji farkı gözetmeksizin proğramına almalıdır.
Bundan önceki bir yazımızda “Kürtaj” değinmiştik.
Yine Cumhuriyet’in ilk dönemlerine baktığımızda Atatürk’ün teşvikiyle çıkarılan 1930 tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfsısıhha Kanunu’n da genç nufusun arttırılması amacıyla yasa çıkartılmış ve gebeliğe engel olacak yada çocuk düşürmeye yarayan araç ve gereçlerin dış alımı ve satımı yasaklanmıştır.
Netice olarak ,Cumhurbaşkanı’mızın bu konudaki açıklamalarını “İşte gördün mü! Tam bir Ortaçağ kafası” diyerek alaylı bir üslupla eleştirmeye kalkan dostlarımızın kendi ideolojilerinden bihaber olmaları ve tartışmaya açmamalarını düşüncelerindeki hilkat garibesi olarak görülmektedir.
19.3.1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu, bulaşıcı hastalıklara karşı savaş, halk ve çevre sağlığı konusunda etkin önlemler almak ve köy nüfusuna ilişkin hayati kayıtların düzenli bir şekilde tutulması zorunluluğunu getirildi. 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu ile 1580 sayılı Belediye Kanunu yerel yönetimlerle valiliklere nüfus artırmaya yönelik kamu sağlığıyla ilgili önlemler almak, ücretsiz doğumevleri kurmak, fakir vatandaşa ücretsiz ilaç dağıtmak zorunluluğunu getirildi. Göçmenlerle ilgili 2396 ve 2510 sayılı kanunlarla, yurtdışından gelen göçmenlere bir dizi yasal ve parasal kolaylıklar sağlandı. Yasal evlenme yaşı 1938 yılında çıkarılan bir yasayla (3453 sayılı yasa) erkekler için 17, kadınlar için de 15’e indirildi. Oysa asgari yaşlar 1925’te kabul edilen Medeni Kanunda 18 ve 17 olarak belirlenmişti.
İlhan Nezor
19.3.1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu, bulaşıcı hastalıklara karşı savaş, halk ve çevre sağlığı konusunda etkin önlemler almak ve köy nüfusuna ilişkin hayati kayıtların düzenli bir şekilde tutulması zorunluluğunu getirildi. 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu ile 1580 sayılı Belediye Kanunu yerel yönetimlerle valiliklere nüfus artırmaya yönelik kamu sağlığıyla ilgili önlemler almak, ücretsiz doğumevleri kurmak, fakir vatandaşa ücretsiz ilaç dağıtmak zorunluluğunu getirildi. Göçmenlerle ilgili 2396 ve 2510 sayılı kanunlarla, yurtdışından gelen göçmenlere bir dizi yasal ve parasal kolaylıklar sağlandı. Yasal evlenme yaşı 1938 yılında çıkarılan bir yasayla (3453 sayılı yasa) erkekler için 17, kadınlar için de 15’e indirildi. Oysa asgari yaşlar 1925’te kabul edilen Medeni Kanunda 18 ve 17 olarak belirlenmişti.
İlhan Nezor