“Niye Ağlamasın Ana Türkistan..!” (4)
Deniliyor ki , “Bugün Doğu Türkistan’da yaşananlar , başta ‘Toplama Kampları’ olmak üzere öğle zannedildiği gibi asimilasyon yada işkence kampları değildir.Tam aksine ‘Eğitim ve Meslek Edindirme Kurslarıdır’. Dolayısıyla Atatürk Cumhuriyeti kurarken nasıl gericilik ve terörizmle mücadele etti ise bugün Çin’in de yaptığı odur.”
Ne kadar da masumane cümleler değil mi?
İşte, bu algı üzerinden Çin Emperyalizminin üstü örtülmeye çalışılıyor içimizdeki kendi nesline ihanet eden Keklikler tarafından.
Şimdi bu iddiaları bilgi ve belgeleri ile çürütmeye çalışacağız.
Önce Atatürk‘ün Uygurlarla olan ilişkisi ile başlayıp adım adım gidelim.
Atatürk 1881 yılında doğar.Üç yıl sonra,1884’te bu bölgeye yeni yerleşim yerleri anlamına gelen Xin-Jang (Sincan) adı verilir.
1933’te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruluyor.
İlk Dışişleri Bakanı Kasım Can,ilk iş olarak Atatürk‘e bir telgraf çeker: “ Gök Bayraktan Al Bayrağa selam olsun..”
Telgraf başında bekleyen Mustafa Kemal her an o bölgeden gelecek haberleri gözlemektedir…Anında cevap verir: “Al Bayraktan Gök Bayrağa selam olsun..”
Aradan zaman geçer…Bölgede karışıklıklar başlar. Doğu Türkistan Çin işgaline uğrar. Çile …İşkence ve zulüm…
Çeşitli zaman aralıklarıyla başta Böke Batur,İsa Yusuf Alptekin,Şirzat Doğru , Elishan Batur 7000 km den binlerce Uygur Türkünü ve ailelerini Türkiye’ye getirmeye çalışır.
Melik Aksel ; Atatürk’ün yurt dışına gönderdiği dünyaca ünlü bir ressamdır .Onun, “Atatürk ve sanat” adlı kitabı vardır. Orada 12 yaşındaki kız kardeşlerini de yanına alıp 15-16 yaşlarındaki iki tane Uygur Türkü‘nün de 7000 km yi iki ayda yürüyerek Atatürk‘e nasıl geldiklerini ve gelirken de ceplerinde Atatürk‘e babalarından duygu yüklü bir mektup getirdikleri görülmektedir.O mektupta babaları Atatürk‘e hitaben der ki, “Biz Doğu Türkistan’ı kaybettik sen çocuklarıma sahip çık.”
Atatürk‘ de o çocuklara sahip çıkmış ve okutmuştur.
Dolayısıyla Doğu Türkistan, 1933 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan ülke, Atatürk’ün başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.Dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras), konuyla ilgili kendisine yöneltilen bir soruya,”Türkiye’nin, kendi dilini konuşan bir diyar’da yaşanan gelişmelerden memnuniyet duyacağının doğal olduğu” şeklinde cevap veriyordu.
Aynı şekilde, 1933’te, Afganistan’daki Alman Büyükelçisinin ülkesine gönderdiği bir raporda da,“Türkiye, Doğu Türkistan hareketlerine yakınlık duymakta, Sovyet’in hoşuna gitmeyecek şeyleri el altından yapmaya çalışmakta.” deniliyordu.
Türk lehçelerini, oranın meselesini bilen Memduh Şevket Esendal, Atatürk tarafından Doğu Türkistan’ın sınır komşusu Afganistan’a büyükelçi olarak gönderilmişti.
Esendal göreve başladıktan sonra ilk icraatlarından biri olarak, Doğu Türkistan’la ilgili bilgi toplamaya başlamıştır.Oraya gidip gelenler aracılığıyla bir istihbarat ağı oluşturmuş ve Afganistan’a çıkan Uygurlarla da yakın bir irtibat içinde olmuştur.O dönemin şartları altında hiç vakit kaybetmeden bölgeye yardım malzemeleri gönderen Atatürk,Esendal’a verdiği talimatla bir grup Doğu Türkistanlı eğitim için Türkiye’ye getirilmiş, harp okullarına yerleştirilmiştir.
Türk ordusunun çeşitli kademelerinde generallik rütbesine kadar görev yapan rahmetli Mehmet Rıza Bekin bunlara örnektir.Atatürk’ün getirdiği çocuklardan biri olan Emekli General Mehmet Rıza Bekin, Doğu Türkistan Vakfı’nı kurmuştur.Mehmet Rıza Bekin kurduğu bu vakıf ile çok sayıda Uygur gencinin yetişmesini sağlamıştır.
12 Kasım’da bağımsızlık ilan edildikten hemen sonra bu haberin ilk duyurulduğu ülkenin Türkiye ve Atatürk olması ve yeni devlet olan Doğu Türkistan bayrağının, rengi dışında tüm nitelikleriyle Al bayrağa benzemesi tesadüf değildir.
Türklerin tarihte kurdukları ilk İslam Cumhuriyeti’nin kurulma sürecinde Türkiye’den giden kimi şahısların önemli işlevler üstlendiği de bilinmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, Doğu Türkistan’dan haberdardı, oradaki gelişmeleri takip ediyor, gerekli desteği vermeye çalışıyordu.Doğu Türkistan’ın geleceği için yetişmiş insana ihtiyaç olacağını da çok iyi görmüş, bunun için gerekli adımları da atmıştı.
Ve…1949 dan sonra Çin Hakimiyeti başlar…
1966-1976 ‘Kültür devrimi’ dönemidir.
Ancak bu devrimin Uygurlar için çok daha farklı bir anlamı vardır.Çinli Komonistler tarafından ‘Köhne’ diye sınıflandırılan ve Uygurların asla kabullenmeyecekleri uygulamaların başlangıcıdır.Dört köhneyi ortadan kaldırmak gerekiyordu :Kültür,Adet,Örf ve düşünce..
Uygurların dolayısıyla Türk toplumlarının mihenk taşı olan bu duygular on yıl boyunca işgalci Çin tarafından Uygurlar üzerinde akıl almaz yöntemlerle uygulandı.Öyle büyük tahribatlara uğradı ki Uygur köylerinde sabahlara kadar yakılan el yazması kitapların hikayelerini bilmek gerekir.
Ancak bu bilgilerden yoksun olan içimizde ki bazı hainler her zaman yaptıkları gibi Atatürk‘e sığınmakta bir beis görmemektedirler.Bugün ellerine geçirdikleri medya gücü ile Atatürk‘ü de arkalarına alarak ve yine Atatürk‘ün daha kuruluş aşamasında her türlü desteği verdiği, telgraf başında müjdeli haber beklediği, Doğu Türkistan‘lı Uygur kardeşlerimizin bu haklı ve onurlu mücadelesini dünya kamuoyuna ‘Gerici,Şeriatçı,İslami terör yanlılarının eğitimi’ olarak sunmaları tam anlamıyla kahpeliktir.
‘Kardeş aile‘ uygulaması kapsamında Uygurların evine zorla Çinli göçmenlerin yerleştirilmesini eğitim ve rehebilite olarak görenler acaba empati yapsalar kendi yatak odalarına bir Çin‘li nin girmesine müsaade ederler mi?
Sincan Komünist Gençlik Birliği —WeChat İki sivil işçi (sağda) Uygur ev sahipleriyle bir yatağı paylaşıyorlar. Fotoğraflar, Sincan Komünist Gençlik Birliği sosyal medya platformu WeChat üzerinden alınmıştır.
Yerleştirilen Çin’li aileler tarafından Uygur bir ev sahibi, bir komşusunu Arapça “Esselamu Aleykum” kelimesiyle mi selamladı? Evdeki Kur’an mı? Biri Cuma namazına mı gidiyor ya da Ramazan boyunca oruç mu tutuyor? Küçük kız kardeşin etek boyu çok mu uzun yoksa küçük erkek kardeşin sakalları uygun değil mi? Ve neden kimse iskambil oynamıyor ya da sinemaya gitmiyor? Bunlar hemen not edilmeliydi.
Sincan Komünist Gençlik Birliği,Çin Hükümeti tarafından gönderilmiş bir devlet memuru Xi Jinping’in Çin Komünist Partisi’nin 19. Ulusal Kongresi’ndeki raporunu sözde Uygur “akrabasına” okuyor.
Han memuru, evini ziyaret ettiği Uygur köylüsüne içki ya da sigara içip içmediğini sorar ve ikisi birlikte içki içerler. Bu görüntü, Han memurunun, sosyal medya platformu Meipian’a, aile yanında yaşadıklarıyla ilgili yazdığı bir günlük makalesinde yayınlandı..
Çin Hukümeti tarafından kardeş aile kapsamında ziyarete gönderilen bir Han memuru, onlara hediye olarak verdikleri bir masada Uygur ailesiyle birlikte yemek yiyor. Bu görüntü Sincan Komünist Gençlik Ligi tarafından sosyal medya platformun da yayınlandı.
Çin işgalindeki Doğu Türkistan’da Uygur,Kazak ve Kırgız erkekler “siyasi eğitim kampı” adı altında zindanlarda
“Kardeş aile” projesiyle Çin’li erkekler evlere dolduruldu!
Evde kalıyor yeyip içiyorlar .Çince dışında konuşmak yasak,çocuklar Çin kültürü terbiyesinde!!
Bu nasıl eğitim kampıdır ki MÖ 500‘lü yıllarda bugün bile matematik ilminin zorlandığı Karez Yer Altı Su Tünellerini inşaa eden Uygurlar saçma sapan gerekçelerle köylerinden zorla alınıp meslek edinme kurslarına tabi tutuluyorlar…
Devam edecek…
İlhan Nezor