Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Filistin’lilerin toprak sattı yalanı..!

harita

Ne zaman Filistin sorunu gündeme gelse,birileri hep bir ağızdan aynı şeyleri söylüyorlar;

“Osmanlı’ya ihanet ettiler…Topraklarını Yahudilere yüksek meblağlarla sattılar…Bugün başlarına gelenler dün kendi ırkına yaptıkları ihanetlerdir… “

Bu ve benzeri bühtanlarda bulunanlar sosyal olayların labratuvarı olan tarihten de bihaberdirler.

Konu ile alakalı geniş çaplı araştırma,arşiv ve belgegeçer olmasına rağmen ,Siyonistlerin söz konusu iddiaları ortaya atmalarının temel amacı Müslüman halkların Filistin davasına ilgilerini zayıflatmak ve Filistin halkının mağduriyetine seyirci kalmalarına sebep olmaktır. Siyonizm eline geçirdiği her türlü neşriyat yolu ile ne yazık ki bu konuda amaçlarını İslam dünyası genelinde ve kısmen de olsa Türkiye’de büyük ölçüde gerçekleştirdiklerini de görülmektedir.

Ülkemiz başta olmak üzere dünya kamuoyunda öyle bir algı bombardımanı oluşturuldu ki, sosyal ve siyasi olaylarda ihanet gündeme gelse ilk akla gelenin Arapların Osmanlı’ya olan yaklaşımından bahsedilir.

Oysa “Osmanlıya ihanet” kavramı Arap ve İslam coğrafyasında değil kendi içimizde aramamız gerekmektedir.

Neden Osmanlı’ya en büyük ihanetin, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Jön-Türkler gibi fitne odaklarının İngiliz ve Batı işbirliği ile yaptıklarını dillendirmiyoruz?Halkımızın topyekün mücadele verdiği İstiklal Savaşı döneminde bile içimizden ihanet edenler çıkmadı mı?  Zayıf karakterli yumurtalar her toplumda bulunur ve özel amaçlar için yetiştirilir.Dolayısıyla tüm halkı şahsiyetini ve onurunu satmış bir kaç çürük yumurta için karalama hakkımız yoktur.   Eğer böyle bir şeyi makul görüyorsak o zaman önce kendimizi mahkum etmekle işe başlamamız gerekir. Kaldı ki Arap dünyasından çıkmış hainlerle Filistinlilerin, Arap ulusundan olma dışında hiç bir ortak yanları da bulunmamaktadır.

Filistin davası , kuru bir toprak meselesi değildir ve sadece Filistinlilerin omuzlarında taşımaları gereken bir dava da değildir. Bu dava tüm ümmeti ilgilendiren ve inançla bağlantılı bir davadır. Dolayısıyla Filistinlilerin tamamı bu davayla ilgilerini kesseler bile yine İslam ümmetinin Filistin davasına sahip çıkması ve Siyonist işgale karşı mücadele etmesi gerekir.

Gelelim toprak satışı meselesine…

Son zamanların reytingini alan “Payitaht Abdülhamid” dizisinde de ele alındığı gibi YahudilerinFilistin’e yönelik yerleşme, yurt ve bağımsız ülke kurma hayalleri, Temmuz 1882’ lere dayanmaktadır. İlk toprak satı alma girişimi Osmanlı’ya teklif edilmiştir.

Siyonizmin fikir babası Theodor Herzl’in 1896-1902 yılları arası tam beş defa İstanbul’u ziyaret ederek amacına ulaşmak için yaptığı girişimlerle yeni bir boyut kazanmıştır. II. Abdülhamid, Theodor Herzl’in her teklifini vaat ettiği para ve medya desteğine rağmen kesin bir dille reddetmiştir. II. Abdülhamid,  Newslinski aracılığı ile Theodor Herzl’e şu ültimatomu gönderir;

“Eğer Bay Herzl, senin arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim, bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.

O bizden ayrılıp uzaklaşmadan, tekrar kanlarımızla örteriz. Benim, Suriye ve Filistin alaylarının askerleri birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi bile geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Devlet-i Aliyye bana ait değil, Türk milletinindir.

Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Museviler milyonlarını saklasınlar, benim imparatorluğum parçalandığı zaman, Filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak, bu ülke taksim edilebilir. Ben, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade edemem.”

Osmanlı bu konuda o kadar kararlıdır ki,Washington’daki Osmanlı Büyükelçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899’da bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte “Ceplerimize milyonlarca altın doldursalar, hükümetimiz Arap memleketlerinin hiçbir bölümünü satmak niyetinde değildir” mesajını veriyordu.

Peki Osmanlı bununla kaldı mı..? Hayır..!

II. Abdülhamid, sadece Siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmadı, onlara karşı Filistin’e yerleşmemeleri için etkin önlemler de almıştı. Bu nedenle de büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulmuş, Musevîlerin Siyonistleşmesini engellemeye çalışmıştır. Siyonistlerin yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin’den Yahudîlerin arazi satın almalarını yasaklamıştı.

Osmanlı bu konuda kanunname de çıkartmıştı.

1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi, Mûsevîlerin Kutsal Topraklar’da arazi almalarını engellemiyordu. 5 Mart 1883’de çıkarılan yeni kanun yabancı Siyonistlerin Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almalarını yasakladı.Ancak neylersiniz ki, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilere herhangi bir yasak getirmemişti.İşte bu durum  yerli Yahudilere ,Siyonist örgütlerce para verilerek, bölgede önemli bir toprak parçasının Siyonistlerce satın alınması sağlamıştır.

Osmanlı burada her ne kadar kanunname hazırlamış ve oynanan oyunun önüne geçmek istemişse de ,vatandaşlık hukuku gereği Osmanlı kimliği ile yaşayan Yahudilerin bu ihanetini düşünememişti.

Şimdi belgeler ışığında olaya yaklaşalım…

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri bu konuda en sağlam kaynaktır.Bahsedeceğimiz belgede yaşanan olaylar iyi analiz edilirse Filistinlilerin Osmanlıya ihanet ettikleri ve kendi elleriyle toprak sattıkları bu yüzden de bugünkü musibetlerin başlarına geldiği iddiasının yıllardan beri kullanıla gelen bir anti-propaganda malzemesi olduğu anlaşılacaktır.

 Y.PRK.AZJ. 27/39 seri nolu belgede ile 15 Ağustos 1893’de üç Filistinli yöneticinin gönderdiği bir rapor, Filistin’de yaşananları, ihanet ve gafletleri bir bir ortaya koyuyordu. Raporu, Akkâ’nın eski Umumî Müdürü Nabluslu Muhammed Tevfik, Bihke’nin eski Reji Müdürü Muhammed Said ve Bihke’ye bağlı Bihar Nahiye Müdürü Beyrutlu Suphi Efendiler hazırlamışlardı. Bu iki sayfalık önemli raporu sadeleştirerek ve kısaltarak Filistin’i kimlerin sattığını merak edenlerin dikkatlerine sunmak istiyoruz.

Romanya ve Rusya göçmeni Yahudilerin Osmanlı ülkesinde, özellikle Filistin’de iskânları, Filistin’e girmeleri ve burada arazi satın almalarının padişahın yüce emri ile yasaklandığı herkesçe bilindiği halde, bazıları özel çıkar ve menfaatleri, bazıları da bozguncu, zararlı fikir ve düşüncelerinin etkisiyle bu emre uymamışlardır. 1890 senesinde Yafa ve Hayfa kasabalarında Baron Hirsch’in adamları Mösyö Henger ve Mayer Zelyan aracılığı ile Yahudiler için toprak satın alınmış, Rus tebaası 140 aile Hayfa havalisine yerleştirilmişti. Bu işte onlara Akkâ Mutasarrıfı Sadık Paşa, eski Hayfa Kaymakamı Mustafa Efendi Kanevetti, yeni Hayfa Kaymakamı Ahmed Şükrü, Akkâ Müftüsü Ali, Hayfa Belediye Reisi Mustafa ve Hayfa İdare Meclisi Azâsından Necip Efendi aracılık yapmışlardı. Bu ekip, düzenledikleri sahte mukavele ve belgelerle eski Adana Mutasarrıfı Şakir Paşa ve Cebel’i Lübnan ahalisinden Selim ve Nasrullahi’l-Havarî’nin vaktiyle 800 liraya aldıkları Hayfa yakınlarındaki mülkleri; Hazire, Dordore ve Nefbâte çiftliklerini 18.000 liraya satmış, ayrıca kendileri de 2.000 lira aracılık parası almışlardı. Bu satış sonrası bir gece içinde Hayfa Polis Memuru Aziz ve Zabıta Memuru Yüzbaşı Ali Ağaların marifetiyle Rus göçmeni 140 aile Hayfa sahillerindeki bu araziye yerleştirilmişlerdi. Padişahın iradesi (emri) nedeniyle arazi satışının yasak olduğunu çok iyi bilen Hayfa Belediye Başkanı Mustafa Efendi, selâhiyetini kullanarak sahte ve kadim (çok eski) tarihli bir ruhsatname ile burada 140 haneli yeni bir Yahudi köyü kurmuş, onlardan bir de vergi alarak yıllardır Osmanlı vatandaşı olduklarını belgelemeye çalışmıştır. Bununla da yetinmeyen Mustafa Efendi güya bunların yıllarca Safed ve Taberiyye kazaları arasında bulunan “Mizrate’l-Hafize” köyünde asırlardır yaşadıklarını, ama nüfuslarının unutularak kaydedilmediklerini ileri sürerek onları Osmanlı nüfusuna kaydetmiş, 140 fakir Yahudi ailesinin altısından, birer mecidiye, toplam altı mecidiye, “nüfusa geç kaydolma” cezası almıştı. Böylece, bir gecede 140 Yahudi aileye Osmanlı vatandaşı olarak fakirlik ilmuhaberi verilip, birçok devlet hizmetinden bedava yararlanmaları sağlanmıştı.”

Bugün Filistin halkının, bağımsızlık ve hürriyet için sürdürdüğü mücadele bu ülke halkının geçmişte verdiği İstiklal Savaşı’nın aynısıdır. Bu mücadeleyi yürütenleri ihanet edenlerle aynı kategoriye sokanlar en başta kendi geçmişlerine haksızlık etmiş olurlar. Çünkü ihanet edenlerle, hakları ve hürriyetleri için direnenleri, zilleti kabul edenlerle başlarını dik tutanları aynı kategoriye sokma anlayışını makul ve kabule şayan bir anlayış olarak benimsemiş olurlar. Böyle bir anlayışı benimseyebilecek birine de bizim söyleyecek bir sözümüz olamaz..

İlhan Nezor

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol