Kürşat ve 40 Çerisi

Hepimizin büyük bir cesaret örneği sergilediğine inandığımız bir efsanedir Kür-şad ve 40 Çerisi. Kırk çerisi ile birlikte Çin Sarayını basan “Kür-şad” binlerce Çinli savaşçıyla cenk ettikten sonra şehadet şerbetini içmiştir. Olaydan sonra neredeyse ilk kez 1936 yılında Nihal Atsız tarafından “Bozkurtların Ölümü” adlı romana konu olmuşlardır. Kür-şad bu ihtilalle bir kez daha bütün dünyaya Türk’ün gücünü kanıtlamıştır.
Aslında tek amacı Çin’in Türkler üzerindeki oynadıkları entrika ve oyunlara son vermekti. İlk savaş adeta bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yaşanır. Binlerce Çinli savaşçıyla vuruştuktan sonra Kür-şad ve on çerisi hayatta kalarak kendi ülkelerine (Ötüken) doğru geri çekilirler. Fakat yağmur öyle şiddetli yağmaktadır ki köprü yıkılmış ve Kür-şad’ın bütün yolları kapanmıştır. Tek çare olarak peşlerinden gelen Çinli savaşçıların üstüne atılarak ölene kadar kahramanca cenk ederler. Evet Kür-şad ve kırk çerisi ölmüştür; fakat kaybetmemişlerdir. Çin kaynaklarında da bu kahraman savaşçıdan bahsedilir. Kür-şad ve yiğitlerinin dillerinde tek cümle vardı “Gök girsin kızıl çıksın, gök tanrı sen tanıksın” (1) (2) (4)
Peki Kürşad İsmi Ne Anlama Gelmektedir?
Eski Türkçede Kür “ok” ve Şad ise bir bölgeyi yönetmek için gönderilen kimse demektir. Gerçek ismi Şu Tigin’dir. Kür-şad isminin amcası Kara Kağan vermiştir. MS. 600’lü yıllarda Göktürk hükümdarı olan Çuluk Kağan’ın oğludur. Bu dönemde Çin prensesleri ve Türk kağanlar arasındaki evlilikler töreye büyük zarar vermekteydi. Çeşitli entrika ve casusluklarla Türkler esaret altına alınmaya başlanmıştı. Türk töresine göre kağanın ölümünden sonra başa geçen kişi kağanın eşiyle evlenmek zorundaydı. Kür-şad’ın babası üvey annesi olan Çin prensesi (İ-çing Hatun) tarafından 621’de zehirlenerek öldürülünce babasının yerine Kara Kağan hükümdar olur; fakat Kara Kağan Çinlilerle yapılan savaşta yenilince ikisi de Çinlilere esir düşerler. Bu dönemde Göktürkler hem Çin’le hem de aynı soydan oldukları Sırtarduş Bayurku, Dokuz Oğuz ve Uygurlarla savaşıyorlardı. Üstüne üstlük Kara Kağan dirayetsiz ve beceriksiz bir devlet adamıydı. O yıl çıkan kuraklık ve yokluğun ardından Çinliler bu durumu fırsat bilerek Türklere saldırdılar. Kara Kağan savaştan sonra esirken hayatını kaybeder. (1) (2)
Yenilginin ardından Çinlilerle anlaşmalı olan Göktürk prensi “Sirba” devletin başına geçirilir. Fakat Kür-şad ve Türk önderleri esareti ve yurtlarını kaybetmeyi kabullenemezler. Yapılan plana göre Çin hükümdarı (Tai Sung) kaçırılacak ve fidye olarak yurtları ve sarayda tutsak olan Türk önderlerin serbestisi istenecekti. Her akşam tebdili kıyafet şehri dolaşan hükümdar o gece sarayda kalmayı tercih etmiştir. Delice yağan yağmura rağmen Kür-şad ve kırk çerisi davalarından vazgeçmez ve saraya saldırırlar. Öyle bir savaş çıkmıştır ki adeta gök bir çığ gibi Çinli askerlerin üzerine çökmüştür. Yüzlerce Çinli asker ölürken Kür-şad ve çerileri savaşmaya devam ederler. Çeriler kan kaybetmeye başlayınca Çin sarayından alınan atlarla Kürşad ve çerileri yurtlarına çekilmeye çalışırlar. Fakat Vey Irmağı çerilere geçit vermez. Ölmekten başka çare kalmamıştır. İşte Kürşad ve kırk çerisi o gece pusatları (kılıç) yere düşene kadar savaşırlar. Onurları ile can verirler. Çin kaynaklarında Kürşad ve çerilerinden övgü ve hayranlıkla bahsedilir. Bu kanlı savaşın ardından Çinliler öyle korktular ki esir tutulan 100 bin Türk’ü serbest bıraktılar. (1) (2) (3)