“Kullanılma hakkımız Yüce Türk Milleti’ne aittir…” (5)
Milliyetçi Hareketin tarih babaya “kaydet” diyerek arşivleri arasına aldığı olaylar dizisine şimdi de farklı bir bakışla devam edeceğiz.Diğer bölümlerde ifade ettiğimiz gibi Milliyetçi Fikir Sistemi Alparslan Türkeş‘le birlikte , kendi ruh köklerindeki temel inanç sistemini Pağanist-Şamanist ritüellerden kurtarıp Tanrı mı , Allah mı ? Türkmüsün ? Müslüman mı? gibi söylemlerden uzaklaştırmaya çalışmıştır.
Başbuğ Alparslan Türkeş , bu tehlikeyi sezmiş ve ayrıştırıcı söylemlerden uzaklaşılması yönünde büyük gayretler sarf etmiştir.“Tanrı” yerine “Allah” lafzının zikredilmesi Şamanist-Pagan geleneğini devam ettirmek isteyen Nihal Atsız ve taraftarları arasında huzursuzluğa neden olduğu gibi “MHP’de Allah Tanrı’yı kovdu” denilerek ayrıştırıcı bir dil kullanılmıştır.Milliyetçi Fikir Sistemi yıllarca bu çıkmaz sokakta manevra yapıp bir çıkış yolu aramıştır.Türkeş ve arkadaşlarının Türk-İslam Ülküsü adını verdikleri bu hareket artık yeni filizler vermeye başlamalı idi.Bu amaçla eğitim-kültür ve sanat ocakları oluşturulmalı ve bir an evvel çalışmaya başlanmalı idi.Türk gençliğinin milli ülküleri benimsemesini sağlayan ve Türk Milletini maziden atiye götüren oluşumlar her daim var olmuştur.
Artık bundan sonra zihinlerde yer edinen “Gençler kullanılıyor” imajı, yerini “Eğer birileri bizi kullanacaksa , kullanılma hakkımız yüce Türk Milleti’ne aittir.Milletimize canımız feda olsun” diyen fedakar bir neslin yetişme dönemi başlamıştır. Türk gençliğinin milli ülküler etrafında toplanması için her devirde teşkilatlar kurulmuş ve eğitimler verilmiştir.
Ülkücü Hareketin efsanevi gençlik teşkilatı olan Ülkü Ocakları, “Ülkü Ocağı” adıyla ilk kez Ankara Üniversitesi Hukuk, Dil, Tarih ve Coğrafya ve Ziraat Fakültelerinde milliyetçi gençler tarafından fikir kulübü olarak kurulmuştur. Kurulan ilk Ülkü Ocağı, Ankara’da Çanakkale Zaferinin yıl dönümüne rastlayan 18 Mart 1966’da CKMP Gençlik Kolları tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. 1968 yılından itibaren her üniversitede bir Ülkü Ocağı şubesi kurulmaya başlanmıştır. CKMP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer, Ülkü Ocaklarının kurulması ve teşkilatlanması ile bizzat ilgilenmiş ve CKMP Gençlik Kolları’nı bu işle görevlendirmiştir. Kısa sürede Ankara, Hacettepe, Gazi, Ortadoğu, İstanbul üniversitelerinde Ülkü Ocakları kurulmuştur.
Açılan bu ocaklar üniversitelerde öğrencilere tanınan “klüp kurma” , “pano açma” , gibi haklardan faydalanılarak kurulmuştur. Solcuların fikir klüplerine karşılık Milliyetçi Gençlikte “Ülkü Ocakları” ismiyle üniversitelerde örgütlenmeleri gerekiyordu.Çünkü,o yıllarda dünya çift kutuplu bir süreci yaşıyor ve özellikle Türk gençliği üzerinde büyük oyunlar oynanıyordu. Böyle bunalımlı bir dönemde Ülkü Ocakları stratejik bir öneme sahip bir görev üstlenmiştir. Ülkü Ocakları’nin kurulmasıyla yozlaşma ve yabancılaşma sürecini durdurmuş ,öze dönüş hamleleri başlatmış ve gelişerek devam etmesi sağlanmıştır.
Artık Türkiye “Bir olmak veya olmamak” mücadelesinin arifesindedir… Çok olaylara gebedir. Türkiye’nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzımdı. Artık yeni ufuklara doğru ilerlemek gerekiyordu. “Milli Ülküler” etrafında kenetlenmiş bir gençliğin ise toplumun geleceğini şekillendirmesi kaçınılmazdı. Gençliğe bu “Milli Ülküleri” benimsetecek, yol gösterecek, aydınların ve liderlerin milli düşüncelere yönelik politika ve gayeleri olmalıydı.
Ancak ülke ve gençlik üzerine karabasan gibi çöken o hain eller buna müsaade etmedi. Anadolu’nun bağrından kopup gelen o temiz insanlar artık komonizmin hedefinde idi. 4 Ocak 1968’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi ve CKMP Gençlik Kolları üyesi olan Ruhi Kılıçkıran, orucunu açtıktan sonra Siteler Yurdu’nda marksistler tarafından vurularak şehit edilmesi artık Türk-İslam Ülküsü davasının kök salmaya başladığının habercisi idi.Bu bağlamda Ruhi Kılıçkıran Ülkücü Hareket’in şehitler kervanının “yolbaşçısı” olmuştur.Daha sonra onu,“Genç Ülkücüler Teşkilatı” nın üyesi olan Bahattin Dedeşan ve Mustafa Kahraman 1969’da şehit edilmesi izlemiştir.Süleyman Özmen ve Yusuf İmamoğlu gibi iman abidelerinin şehadetleri ile de bayraklaşan bir davadır artık.“Kuşların göz bebeğine Hak yol İslam “ yazmanın bedeli peş peşe gelen şehadet haberleri ile müjdeleniyordu.
(devam edecek)
İlhan NEZOR