Hayata dair bir kaç altın oran...
Bu yazımızda asrın hastalığı "stresten" uzaklaşıp yaşama dair etkilendiğim ve sizinde etkisi altında kalacağınızı umduğum bir kaç derin düşünceden örnekler vermek istiyorum.Bazen siyasal ve aktüaliteden uzaklaşıp tefekkür deryasına dalmak hem zihnimizi yeniden formatlamaya ve hemde kişilikteki aşınmalarımızı keşfetmeye yeterli olacaktır kanaatindeyim...
Efendim,hep bahsederiz çevremizdeki bazı insanların aç gözlülüğünden.Hani derler ya "Ne geldi ise başına aç gözlülüğünden geldi" diye.Elbette aç gözlülük , şükürsüzlük bir ülkeye gelebilecek en büyük felaketlerdendir.Şimdi size ilginç bir örnek vereyim;
Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde ise maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak Eden hiç bir şey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereke tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.Dolayısıyla insan bağımlılıklarına karşı bu denli tutsaklık dürtüsünü sahiplenmeye çalışırsa her zaman av olmaktan kurtulamayacaktır.Demek oluyor ki,zihnimizde ki koordinatları ihtiraslarımız üzerine inşa etmemeliyiz.Aksi taktirde sonuç malum...
Peki farklı olmak için ne yapmalıyız.? Şimdi vereceğimiz örnek bir çoğumuzun yaşam alanı dışında olsa da manidardır.Ne kadar usta bir kalem olursanız olun bazen yazı yazmak zordur.Bir çok yazar bu zorlukları aşmak için ruhunu okşıyacak eşref saatini bekler.Şu anda Karadeniz'de eksik olmayan rahmet yağmurlarının evimin çatısında çıkardığı ses gibi...
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan yaşlı bir adam olduğunu fark eder. Yaşlı adama yaklaşır:
"Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?"
Yaşlı adam yanıtlar;
"Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler."
Yazar tekrar sorar;
"Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki?"
Yaşlı adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır ve Okyanusa fırlatır ve der ki,
"Onun için fark etti ama!"
Bazen imkansız,faydasız gibi görülen şeyler farkına varmadan farklı olduğunuz bir misyonu yüklenmenize neden olabilir..Öyle değil mi?
Allah'ın Halık (yaratıcı,halk edici) sıfatını biliyor onun ne büyük bir sanatkar olduğuna doğada gördüklerimizle de şahitlik ediyoruz.Ancak bazen " Allah'ın hikmetinden sual olmaz" diyerek derin düşüncelerden, o yaratılış mucizesi ve "Kün feyekün-Ol denince olur" ilahi emri mucibince gereği kadar düşünmüyoruz.Oysa Allah "Hiç akletmez misiniz?" diyerek bir çok defa uyarmıyor mu iman edenleri.
Son olarak , bir çoklarımızın gördüğü , ilahi tecelli gibi görülen ancak araştırdıkça insanı hayretler içerisinde bırakan bir olayla bitirelim;
Bir Alman zooloğu, nelerden oluştuğunu anlamak için bir serçe yuvasını dağıtmıştı. Yapı malzemesini sayınca şu sonuca ulaştı:
"Yuvanın yapısında 630 uzun at kılı, 1715 daha kısa kıl, 195 kök parçacığı, bir tül parçası, 3 gonca yaprağı, çeşitli büyüklüklerde 20 başka yaprak, 45 iplik ve 35 gr. koyun yünü vardı! Bütün bu malzeme, hem sağlam, hem de yumuşak olan küçücük bir kuş yuvasında bir araya gelmişti. Sadece 1715 kılı toplamak için kuşcuk kim bilir ne kadar çalıştı, kanat çırptı?
Bir kilo bal, 30 bin arı, 6 milyon çiçek, 20 bin km. uçuş demektir. Kuru bir dilim ekmek de öyle. İnsan biraz dikkatle baksa, orada sürülen, ekilen bir tarlayı, yağan yağmuru, karı, biçilen başakları, değirmeni, fırını, görüp seyreder bir bir."
Umarım faydalı olmuştur...Kalın sağlıcakla.
İLHAN NEZOR