Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Bahçeli’yi anlamak..!

bahceli-karagumruk-pozu-dik

Son bir kaç ayın gündem maddesi Sn Devlet Bahçeli‘nin ülkenin karşı karşıya kaldığı saldırılar karşısında siyasi ihtirasları bir kenara bırakıp şartsız Ak Parti Hükumetini destekleme kararı alması oldu.

Ak Partiye karşı özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra en keskin muhalefeti yapan, hatta öyle ki tartışmayı aile bireylerine kadar indirgeyen  “Ver Bilal’i al iktidarı…” diyecek kadar tartışmayı başka mecraya çeken Bahçeli‘deki bu keskin fikir münazarasına değineceğiz.

Başlayalım…

İstihbarat dünyasında sıkça anlatılan bir hikaye vardır…

Hayatında hiç tren görmemiş çölde yaşayan ve demir yolu raylarının yanında oturan bir adamla ilgili hikaye anlatılır ; Adam , yaklaşan trenin sesini duyar.Ama ne olduğunu anlayamaz.Sonunda büyük bir şeyin ona doğru yaklaştığını görür.Trenin ne olduğunu bilmediği için yerinde durur ve tren ona çarpar.Her nasılsa ölmez.Hastanede bir süre kaldıktan sonra eve döner ve arkadaşları ona hayatta kalmasının anısına bir parti düzenlerler.Birisi çay yapmak için ocağa demliği koyar.Adam kaynayan suyun ıslığını duyunca hemen eline baltayı alır ve mutfağa koşarak demliği parçalar.Bunu neden yaptığını soran arkadaşlarına da :“Şunu söylememe izin veriniz.Böyle şeyleri küçükken öldürmek gerekir “der.

Anlatılan bu hikaye ünlü Mossad ajanı Victor Ostrovsky‘in yazdığı ” İhanet Çemberi Mossad “ adlı kitaptan alınmıştır.ABD‘de yayınlandığı ilk gün 120 bin adet satar.Ancak Yahudi Lobisi‘nin devreye girmesiyle piyasadan toplatılır.

Bu örneği neden verdik..?

Psikolojik bir olguya dikkat çeken bu pasaj adeta kitabın özeti durumundadır.İnsanlar üzerindeki şartlı reflekse verilebilecek güzel bir örnektir.İnsan yaşamında iz bırakan ve hiç unutamayacağı bir olayı geçmişe yönelik çağrışım bulutlarıyla tepkiselleştirmesi açısından son derece önemlidir.Kaynayan çaydanlığın çıkardığı “ıslık sesini” trenden gelen “siren sesi “ ile çağrıştırmak ve “küçükken başı ezilecek bir olgu” olarak kabullenmek rutin kontrollerin yapılması anlamına da gelmektedir.Aksi halde ağır sonuçlarına da katlanılmalıdır.

Mossad Ajanları arasında sıkça anlatılan bu hadise aslında devletlerin istihbarat çalışmaları açısından da son derece önemlidir.Eğer bir ülke , stratejik bakımdan öneme haiz çalışmalarını bu ” ıslık sesi “ metodu ile yapmıyor ise bir gün trenin kendisine çarpmasından kurtulamaz.

Bu bakımdan tarihimizin en karanlık yıllarını teşkil eden 1993‘lü yıllar başta faili meçhuller olmak üzere devlet adamlarına ve akademisyenlere yönelik terör hareketlerinin yoğun olduğu yıllardır.İşte böyle bir ortamda devlet adamlığı vasfı önem kazanmaktadır.Diğer bir ifade ile “Islık Sesi” ni zamanında duymalı ve önlemini almasını bilmelidir.

MHP Lideri Devlet Bahçeli , Özellikle 15 Temmuz‘dan sonra bu “Islık Sesini” duymuş ve Ülkücü iradeye kulak vermiştir.Ülke menfaat ve çıkarlarını , şahsi ve partiler üstü çıkarlara tercih etmiştir.

Böyle durumlarda bu haysiyetli ve onurlu davranışı sergilemek MHP ‘nin genetiğinde vardır ve ülkenin çıkarları söz konusu olduğunda bu duruşu geçmişte de defalarca sergilemiştir.

Tarih boyu türküleri , ağıtları  ve ezgileri ile kendisini ifade eden bir kültürün varisleriyiz.Dolayısıyla halk türküleri karşısında anadan doğma şair bile olsanız ,bu asil milletin gerçekleri ile yüzleşmek , söylediklerinizi ve düşüncelerinizi defalarca sorgulatır bir hale getirebilir.

” Anadan doğma şairim

Şiiri ayak seslerinden tanırım

Nerede bir halk türküsü duysam

Şairliğimden utanırım…”

Böyle diyordu Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu bir şiirinde.

 

Şurası iyi bilinmelidir ki, Ülkücü Hareket ” Kullanılma hakkımız yüce Türk Milletine aittir” diyerek  tarihte örneğine az rastlanır bir “Mensubiyet Şuuru “göstererek  kendisini sorumlu hissetmiş ve her türlü bedel ödemeyi de göze almıştır. Bu nedenledir ki,15 Temmuz‘da Tankların üzerine çıkıp , Bozkurt işareti ile o şanlı direnişe imzasını atmıştır.Denilebilir ki Bedr’in Arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Şimdi gelelim konumuza;

Bilge Lider Alparslan Türkeş‘in vefatından sonra Ülkücü Hareket çeşitli kulvarlarda yer aldı.Bunda lider değişikliğinin de etkisi büyüktür.

Bahçeli ile başlayan süreçte ülkücü bir kesim, fikir ayrılığına düşmüş ve kendilerini siyasi gelişmelerin akışı içinde rolantiye çekmiştir.Siyasetin doğasında olması gereken parti içi demokrasi , liderler açısından sıkıntılı bir durumdur.Bu Bilge Lider Türkeş döneminde de böyle idi.

MHP  yapısının adeta Troykası olan “Lider-Teşkilat-Doktrin” manifestosu artık ülkücüler tarafından sorgulanır hale gelmişti. Özellikle 1990’lı yılların başında oluşan siyasi yelpazeye göre şekillenen gelişmeler , MHP‘de ideologya örgüsünün hangi mecraya kayacağı merak konusu olmuştu.

Hele hele 1991 seçimleri ve sonrasında yaşanan gelişmeler bu konuda kırılma noktası olmuştur.Bugün , Devlet Bahçeli‘nin referandum tartışmaları ile başlayan süreç, 1991de Türkeş‘in DYP-SHP Hükumetini desteklemesi ile de yaşanmıştır.Öyle ki, Bilge Lider Alparslan Türkeş adeta kendi evlatları tarafından hesaba çekilmiş ve yalnızlaştırılmıştır.

O günlerin konjektörü gereği Ülkücüler haklı olarak , SHP kontejanından Meclise giren PKK sempatizanı HADEP‘lilerin mevcut olduğu bir Hükumete nasıl olur da destek verilirdi?

İşte cevabını beklenen soru buydu?

O yıllarda genç bir Üniversite talebesi olarak Teşkilatlarda görev almış ve bu soru ile sık sık karşılaşmıştım.Yukarıda ifade ettiğim gibi “Lider-Teşkilat-Doktrin” den oluşanTroyka izdüşümü her ne kadar kabullenemesek de  bizde ” Mutlaka Başbuğ’un bildiği bir şey vardır” sorgulanamazı(!) ile karşı karşıya bırakıyordu.Denilebilir ki, MHP içerisinde büyük kopuş böyle başlamıştır.Yaşanan gelişmeler üzerine ,cevabını bekleyen soru yaklaşık bir yıl sonra Bilge Lider Alparslan Türkeş tarafından verilmişti.

Konya‘da yayın yapan Sun TV‘nin arşivinde bulunan bir Ropörtajda Türkeş bu durumu “ Hükümet, programında 12 Eylül’ün bütün kalıntılarını ortadan kaldıracağını taahhüt etmiştir. Koalisyon protokolünde de buna önem vermiştir. 12 Eylül Türkiye’ye çok zararlı olmuştur. Ayrıca memleketimizde istikrar bulunmasını istiyoruz. Anayasa’yı da değiştirip, Anayasa’daki yanlışları düzelteceklerini taahhüt ettiklerinden kendilerine güvenoyu vererek destekledik.” açıklamasını yapıyor. Böylece, darbe anayasasının değiştirilmesine ne kadar önem verdiğini ortaya koyuyordu.

Dönemin DYP-SHP koalisyonunun protokolünde, ‘Demokratikleşme’ başlığı altında şu ifadeler yer alıyordu: “(…) 1982 Anayasası hazırlanış, sunuluş ve kabul ediliş süreci, şartları ve içeriği ile ülkemizin demokratik gelişmesi önünde çok önemli bir engel olarak durmaktadır. 20 Ekim 1991 genel seçimleri öncesi yukarıdaki düşüncelerden hareket eden hemen hemen bütün siyasî partiler, bir anayasa değişikliği gereğini dile getirmiş, bu arada DYP ve SHP tümüyle yeni bir anayasanın yapılması gereğinde benzer görüşler ortaya koymuşlardır.(…)”

Protokolün devamında 82 Anayasası‘nın değişme gerekliliği madde madde sıralanmıştı. MHP lideri Alparslan Türkeş, yukarıdaki taahhütleri de göz önüne alarak 49. Hükumet olarak kayıtlara geçen 7. Demirel Hükumetine güvenoyu verdi.

Bizim o yıllarda bir türlü anlam veremediğimiz bu davranış karşısında Alparslan Türkeş bir kez daha Bilge Lider olduğunu kanıtlamıştır. PKK sempatizanı HADEP’lilerin  SHP kontejanından Mecliste yer almasını o günkü demokrasi anlayışı ile algılayamamış ve onlara destek vermenin yine onlarla mücadele edilmeyeceği veya edilemeyeceği anlamına gelmediğini , burada önemli ve asıl olan milletin sırtına bir kambur gibi yüklenen , demokratik kurumların işleyişini yavaşlatan,temel hak ve özgürlükler karşısında dirençli bir şekilde duran algı imparatorluğundan  kurtulmak olduğunu kavrayamamıştık…

İşte bugün Sn. Bahçeli‘nin karşılaştığı durum yukarıda anlattıklarımızdan farksızdır.Ortak kaderi paylaştığımız vatan coğrafyası üzerinde Küresel Şambala Örgütünün hain planları Türkiye üzerinde yoğun bir şekilde uygulanmak istenirken Devlet Bahçeli‘den ancak böyle bir milli duruş beklenebilirdi. Sınırlarımız boyunca namlular bize doğru çevrilmişken,Zarrap davası ile Türkiye yıpratılmak istenirken , Ortadoğu‘da bütün emperyalist oyunları bozan ve ABD‘nin pabucunu dama atan Türkiye saf dışı bırakılmak istenirken Devlet Bahçeli‘den başka nasıl bir duruş beklenebilirdi ki.

Son olarak ülküdaşlarımıza çağrım şudur;

Olayları tarih şuuru içerisinde değerlendiriniz…Tarih Babanın “Beni de anlat” diyerek arşivlerine kaydettiği olayları milli süzgeçten geçiriniz.Her şey affeder ama tarih asla affetmez. Milli Şuurda küçücük bir eksen kayması ileride geniş açılara tekabül eder ve telafisi kolay kolay onarılamayacak büyük yaralar açar.

Dün Bilge Lider Alparslan Türkeş‘in yaşanan olaylar karşısında duyduğu “Islık Sesi” ne ise bugün Devlet Bahçeli‘nin de duyduğu “Islık Sesi” aynıdır.

Sn.Devlet Bahçeli yaklaşan tehlikeyi görmüş ve Horasan Yolu‘nun takipçisi olarak “Islık Sesi” ni duymuş ve : “Bu tür şeyler başı küçükken ezilmelidir” diyerek AK Parti‘yi desteklemekle safını belli etmiştir.

İlhan Nezor

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol