Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Bolivar ikimizi taşıyamaz..! (3)

CxT8HzYW8AA5W_n

Liderlerin yaşamında zaman zaman “siyasi ideolojik takiyye” dönemleri olur.Bu durum, o günün reel politikaları açısından kaçınılmaz bir durumdur.Türk siyasi yaşamı bu örneklerle doludur.Bir kaç asırdır vesayet zinciri altında belirli bir paradigma çerçevesinden  olayları teşhis etmekten başka çaresi kalmayan bir kültürün odağındayız.

Türk siyasi yaşamı tarih boyu “Lider” odaklı şekillenmiştir. Durum böyle olunca “vesayet” odaklı tercih yapmak durumunda kalan liderler bir süre “siyasi takiyye”yapmak zorunda bırakılsalar da cevizi kırıp onun sadece kabuktan ibaret olmadığını anlatmak zorunda bırakılmıştır.

Örnek mi istiyorsunuz..?

Osmanlı‘nın son dönemleri zaman zaman İngiliz,Fransız ve Alman ekollerinin vesayeti altında kalmıştır.

Çöküş dönemi Sultanlarından Abdülhamid Han her ne kadar Ulu Hakan olarak gönlümüzde yer edinmiş ise de Şehzadeliği döneminde İngiliz Kraliçesinin elini öpmek durumunda kalmıştır.Çünkü,güçsüz,zayıf , vesayet altında ki bir Osmanlı takiyye yapmak durumunda bırakılmıştır.

Atatürk‘te bir Osmanlı subayı olarak Hanedanın finansörlüğünde çıktığı yolda aynı yolu izlemiştir.Milli Mücadeleye başlarken “Hilafete bağlı kalacağına,Hilafet makamının korunacağına” dair söylemler geliştirmiş ,başta Şeyhülislamlar olmak üzere din adamlarıyla tarafgirlik oluşturmuştur. Birinci Mecliste din adamların çokluğu ve açılış proğramlarında hatimler indirilmesi emrini vermesi de ileride düşündüğü siyasi ve ideolojik takiyye sapmasına zemin hazırlamıştır.

Elbetti ki bu o günün şartları içerisinde kaçınılmaz bir durumdur.

Bu örnekleri İnönü ve Menderes başta olmak üzere bir çok siyasi yelpazede görmek mümkündür.

Bu bakımdan Karabekir Paşa’nın ifade buyurduğu gibi “Bolivar ikimizi taşıyamaz”hikayesi siyasi yaşamımızda sık sık karşılaştığımız bir durumdur.

Günümüze gelirsek , siyasi takiyye yapmayan lider profili hemen hemen yok gibidir.Buna Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ı da dahil edebiliriz.Ancak,Erdoğan’ın siyasi yaşamında ki ideolojik sapmalar zaman zaman eksen kayması gibi görünse de güçlü lider profili tabanında rahatsızlığa yol açmamıştır.

Bunun elbetteki bir nedeni var..!

Çarpıcı bir örnek verelim…

Körfez harekatından sonra ABD ve Küresel Şeytanların Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme politikaları yıllar sonra karşımıza “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olarak çıktı.Bu proje elbette Türkiyesiz düşünülemezdi. Ortadoğu ve Arap coğrafyasında asırların izini taşıyan Türkiye‘ye karşı bir misyon biçilmeli idi.

Dönenim Başbakanı olan Sn Erdoğan katıldığı her toplantıda “Bize Ortadoğu’da verilen bir görev var.Biz aynı zamanda BOP’un eş başkanıyız” açıklamasını yapıyordu.Erdoğan , elbetteki bu projenin “Siyon” merkezli bir üst aklın projesi olduğunu biliyordu.

Sn.Erdoğan‘ı 1991 Genel Seçimleri öncesi yakından tanıma imkanı bulmuş birisi olarak, bu açıklamalarının batıya şirin gözükmek adına bir siyasi takiyye olduğunu anlamış ve ileride meydana gelecek olaylara karşı “zemin hazırlama,zaman kazanma”raconu olduğunu anlamıştım.

Nitekim öyle de odu…

Bu zaman içerisinde Erdoğan, başta IMF‘yi saf dışı bırakmak gibi ekonomik hamlelere,halkın önünde “demoklesin kılıcı” gibi duran ve halka vurulan “canlı pranga” olan “bürokratik engelleri” kaldırarak “sosyal politikaları” ve askeri sanayiyi geliştirmiştir.

Neticede tabanda karşılık bulan bu yaptırımlar “One Mimute” çıkışıyla cevizin sadece kabuktan ibaret  olmadığını,dünyayı arkasına almak pahasına da olsa göstermiştir.

AK Parti‘nin kuruluş aşamasında “Gömlek değişikliği” yaşadıklarını ifade eden Erdoğan , zaman içerisinde tabanına bu topraklardan kopmadıklarını , mensubiyyet şuurundan uzaklaşmadıklarını , bunun konjektürel olarak renklerin savaşı olduğunu ve asla beyazın kirletilmesine müsaade etmeyeceklerinin mesajını vermiştir.

Aynı tutum ve kararlılığı Erdoğan‘ın yol arkadaşlarında görmek mümkün değildir.Erdoğan,artık kalabalıklar içerisinde bir yalnız adamdır.Çevresinde bu kadar “Bürütüsçülük” oynandığını nereden bilebilirdi?

“Kardeşim” diyerek “Başkomutanlık” makamına oturttuğu Abdullah Gül‘ü son çıkışları ve Erdoğan‘ın da “yazıklar olsun” karşılığı son derece düşündürücüdür.

Abdullah Gül, geçen Kasım ayında Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası Liderlik Araştırma ve Uygulama Merkezi “Hükümet Liderlik Okulu” organizasyonunda

” Hepimiz evimizin içini düzene koymamız gerekir. Bunu koymadığımız süre içerisinde bir gün, gün gelir ya insanlar ayaklanır veyahut da dış müdahaleler kaçınılmaz hale gelir.”  

Bu açıklamaları ancak belirli yerlerde belirli amaçlar için eğitim almış  bir Şövalyeden dileyebilirsiniz.

(Devam edecek…)

İlhan Nezor

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol