Sosyal olayların toplumsal genlere yansıması olu mu(1)
Bazen “Kalemimden kan damlasaydı da bu satırları yazmasam,bu konuyu ele almasam ” dediğim anlar çok olmuştur.
İşte onlardan birisi…
İşte öyle bir konu…
Yine uzun soluklu bir maratona başlayacağız.Bu anlamda yazdıklarınız kafa karıştırmıyor,kafası karışık muhataplarınız yok ise yazdıklarınızı yayınlamadan önce çöpe atmanız daha elzemdir…
Ama biz üzerinde ısrarla duracağız,kafaları karıştıracağız.Bir nebze olsun bu aziz milletin uyanışına vesile olabiliyorsak ne mutlu bizlere.Durum böyle olunca dönüşü olmayan bir nehre doğru sandalımızı “vira bismillah” diyerek salı verdik.Bakalım hangi limanlara uğrayacak ve nasıl tepkiler alacağız.Bu anlamda kalemimiz şirazesinden zaman zaman çıkacak olsa da mensubiyet şuurundan bir an bile taviz vermeyecek ve sonucuna da katlanacağız…
Efendim,malumunuz şu an Türkiye’nin en büyük ve acil üzerinde otopsi yapması gereken konuların başında hiç şüphesiz Ahlak sorunu gelmektedir.Malumunuz dedik ama belki de bana göre böyle!!!
Evet ,Türkiye çok ama çok büyük bir ahlaki erozyona,bir çöküşe doğru sürüklenmedir.Milletler cemiyetinde “Aile” kavramı ile bilinen ve ona verdiği değerler manzumesi ile tarihteki şerefli yerini alan bir milletin adım adım çöküşüne sahne olan sosyal olayların zaman içerisinde çeşitli algı operasyonları ile toplumsal genlerine nasıl yansıtıldığını görecek ve aynı sofraya oturduğumuz,aynı havayı teneffüs ettiğimiz evlatlarımızın farkında olmadan nasıl bir kayıp nesil haline geldiğine üzülerek şahit olacaksınız.
Bir lastik firmasının reklamı “Kontrolsüz güç , güç değildir” diyerek biterdi.Dolayısıyla iyi yetiştirilmiş bir gençlik ülkenin gücünün göstergesidir.Eğer gençliği yetiştiren dinamikler tahribata uğrar ise kontrolsüz bir gençlik ile birlikte kontrolsüz bir güç de meydana gelir.Diğer taraftan toplumun kalkınmışlık düzeyi o toplumda kadına verilen değer ile ölçülür. Oysa bizler ,Millet ve medeniyet olarak tarihin köklerinden gelen varlık mücadelemizi “Çam’da bizim kozalak ta bizim ” diyerek sahiplenmeyi ilke edinmiştik. Ne yazık ki bugün Kozalak’ların çeşitli iç ve dış algılarla renk değiştirmeye başlaması ile asırlık çınarlar yetiştiremediğimiz gibi,ona sahip çıkacak gençliği de tarihin enkazına hapsediyoruz.
Cumhuriyet dönemi gençlik hareketleri ve yapılanmalarına baktığımızda sosyal dokuyu tahribata uğratıcı sözde özgürlük hareketlerinin toplumun değer yargıları ile zaman zaman çatıştığını görmekteyiz.Gençlerimiz bugün bir hizip,bir düşünce,bir ideologya sarmalı uğruna kendilerini birer canlı bomba haline getirebiliyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir.
Tüm bu gelişmeler kadın objesi üzerinden yürütülmektedir.“Kadının adı yok” denilerek ona feminen bir statü ile liderlik rolü verilmiş ve belgegeçer kurallar kadınlar üzerinden açıkça çiğnenmiştir.
Dikkat edilirse terör örgütleri de dahil sosyal olaylarda hep kadınlar ön saflarda kullanılmaktadır.Başta cinsellik olmak üzere ,kadınlar üzerinden sözde özgürlük hareketleri toplumsal sosyal dokuyu yıpratmaya yöneliktir.Derin bir güç , bu feminen oluşumu hem meşru bir hale getirmek hem de bu sermayeden yararlanmak çabası içerisindedir.
İşte bu içimizde bize benzeyen,bizim gibi düşünen,bizdenmiş gibi görünen güç odakları hiç fark ettirmeden, önce Embriyolojik Travma oluşturmuş ve hemen akabinde de Türk aile yapısının “Limbik Sisteminin” tahribatında da başarılı olmuştur.
Öyle ki, Müslüman Türk kadınını soyup Avrupa Hırıstıyanlığının zaferi olarak kadeh kaldırmışlardır.Zincirleme gelişen bu sosyal olaylar kadın objesi üzerinden özgürlük kılıfı ile takviye edilmiş ve ahlaki çöküş için hazırlanan yüz yıllık plan artık adım adım uygulama safhasına gelmiştir.
Bu tarihsel sürecin nasıl başladığı ve acı sonuçlarını örnekleri ile vererek devam edeceğiz….
İlhan Nezor