Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Hegemonyadan Özgürlüğe adım adım(3)

Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u Fethedince şu meşhur sözü söylemişti;

“Truva’nın intikamını aldım”

Mustafa Kemal‘de İstiklal Harbi sonrası Yunan Ordusunu yenince şu meşhur sözü söyler;

“Hector’ün intikamını aldım..”

Peki kimdir bu Hector..? Truva Komutanı.

Bu iki tarihi şahsiyetin sözleri birbirine çok benzemektedir.Demek oluyor ki tarihte öyle acı şeyler yaşamışız ki ecdadımız asırlarca intikam almanın hesaplarını yapmış.

Konu bağlamından uzaklaşmadan devam ediyoruz…

Bağdat ve Sadabat Pakt’lrının kuruluşu ve Mustafa Kemal…

Bağdat Pakt‘ı ilk İslam Birliğinin çekirdek nüvesidir.Türkiye,Irak,Pakistan,Afganistan …Ancak bu oluşum fazla yürütülemedi.

Balkan Pakt‘ı ise müstevilerin,küresel çetenin Balkanları Türkiye aleyhine örgütlemesini engellemek için ortaya konulan barış planlarıdır.

Atatürk‘ün Venizelos ile kol kola girmesinin nedeni Yunanıstan‘ı küresel çetenin figüranı olmaktan kurtarmak içindir.Bazı haddini bilmezler bu durumu halen dahi yadırgamaktadırlar. Oysa Mustafa Kemal‘i bu yakınlaşması Küresel Çeteye karşı bir göz dağı vermektir.Biraz derin düşünülürse bunun bir sebebi olduğu görülecektir.Yunanistan yıllarca bu küresel çete tarafından Türkiye‘nin başına bela edildi.Mustafa Kemalin bu yaklaşımı içeride haddi aşan yaklaşımlar olarak görülse de, soğuk savaş döneminde çok stratejik bir davranış olduğu yıllar sonra anlaşılacaktır.

Vesayet ve hegemonya altında olunan bir ortamda liderlerin davranış biçimleri arasında hainlik aramamalı mahkumluk aramalıyız.

Yakın tarihten çarpıcı bir örnek verelim;

Doğan Güreş Paşa‘nın Genelkurmay Başkanlığı döneminde Amerikalılar tatbikat sırasında Ege’de bizim bir hücum botumuzu vurdular.Beş Subayımız Şehit oldu.Halbuki o füzenin ateşlenmesi için on üç ayrı  emrin sıra ile yerine getirilmesi gerekmekteydi.Biz bu olayı kaza diyerek geçiştirdik.Halbuki hücum botumuzun vurulması kasten olmuştu.Nedeni sonra anlaşılacaktı. O dönem Nato içindeki Türk Savaş Uçakları Kosova‘da Sırp Mevzilerini bombaladığı için tatbikat esnasında bu mukabeleyi yaparak intikam aldılar.Sonraki yıllarda Doğan Güreş Paşa “Bu işi fazla deşmeyin” diyerek konuyu kapatmıştır..İşte bu durum Vesayet ve hegemonya altında olmanın getirdiği davranış biçimidir.

Maalesef bizler bugün bu vesayet altında olmayı yeteri kadar anlıyamıyoruz.

Dehşet verici örneklerle devam edelim…

İnönü’nün kız kardeşi Seniha Hanım  (Abdürrezzak Okatan ile evli) hatıralarında şu ilginç bilgileri vermektedir.

Benim kardeşim (İsmet İnönü) kurmay subay olana kadar beş vakit namaz kılardı.Ne zaman ki kurmay subay oldu namazı bıraktı.Bir düğüne gitmiştik,bizi solonun bir köşesine oturttu.Siz görünmeyin bir köşede kalın dedi.Çünkü biz içki içmiyorduk.Bizi adeta düğünde saklayarak misafir etti…”

Bu yaşam biçimi ile yetişen İnönü’nün sonraki yıllarda ki sapmaları ,üstlendiği misyon gereği vesayet ve hegemonya altındaki davranış biçimidir.

Bir başka çarpıcı örnekle devam edelim…

Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziğinin çalınması ve icra edilmesi Mustafa Kemal döneminde yasaklandı.Ama buna rağmen Mustafa Kemal Türk Sanat ve Türk Halk müziğinin aşığı idi, kendisi özel olarak dinlemeye devam ediyordu.

Küresel çeteden gelen talimat böyle idi : Yasaklayacaksınız.

Gelelim vesayet ve hegemonya altında zaman zaman gündeme getirilen ve halen de güncelliğini koruyan başka bir konuya.

Ayasofya Meselesi…

Batı , Ayasofya’ nın aslına dönmesini ve kilise yapılmasını baskı yaparak dillendiriyordu.Biz ise onlar ,Ayasofya’yı Kilise yapmasınlar diye kaptıkaçtı bir Bakanlar Kurulu Kararı ile müze yaptık ki Kilise olmaktan kurtarılmıştır. Ayasofya‘nın Camiye dönüştürülmesi ise Türkiye‘nin tam bağımsızlığının ilanı olacaktır.Bütün bu yaşananları anlamak için özgürlüğün maliyetini ödemiş olanlardan olmak lazım gelir.

Vesayetin ne olduğunu anlamak için çok önemli örnekler vermeye devam edelim…

İnönü , İkinci Dünya Savaşı‘na Türkiye‘yi sokmak istememektedir.1930‘ardan itibaren konjektör gereği Alman yanlısı politikalar izlemiştir. Hitler‘in Avrupa hakimiyeti bunun bir sonucudur.Almanlarda ne oluyorsa biz ona adapte olmak durumunda kalıyoruz.Güç kimde ise vesayet onundur.

Cumhuriyet Gazetesi sahibi Yunus Nadi o yıllarda bir yazısında Hitler’i tenkit ettiği için hapse atılmıştı.

İngiltere ve Fransa‘nın Türkiyeyi savaşa sokma gayretlerine direnen İnönü  Amerika’dan gelen tehditlere aldırmadan  “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye’de içinde yerini alır” diyerek Rus vesayeti altına girmeyi yeğlemiştir.

Bu arada Türkiye “Cemiyet-i Akvam” bugünkü Birleşmiş Milletler’e katılmak istiyor. Türkiye‘yi zorda bırakmak isteyen Küresel Çete, hain bir planı devreye sokuyor ve Stalin’Kars,Ardahan ve Boğazları istetiyor.

Her taraftan eli kolu bağlanan Türkiye’nin bir yerlere sığınması gerekiyordu. Nato‘ya girmek istiyor ancak alınmıyor.ikinci Dünya Savaşına katılmadığı ,ülkesinde “Demokratik rejim olmadığı , Milli Şef olduğu,tek parti ile yönetildiği …” gibi gerekçelerle Cemiyet-i Akvam‘a kabul edilmiyor.

Kuşatma altında bulunan Türkiye, bugünkü Birleşmiş Milletlere (Cemiyet-i Akvam’a) katılabilmek için “Demokratik rejim ve çok partili hayata geçme” kararı almak durumunda kalmıştır.Ne acır ki Nato’ya bizi alsınlar diye Kore‘de şehit verdik. Denilebilir ki, Nato’ya girebilmenin maliyetidir Kore Şehitlerimizdir.

(Devam edecek…)

İlhan Nezor

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol