2_8910_1
Daha önce bu başlık altında bir makale yazmış ve aradan geçen yıllara rağmen yine aynı başlığı kullanmak durumunda kaldık.Çünkü,ülkemizde öyle olaylara şahit oluyoruz ki, düşünce ve fikir dünyasını dar kalıplara sığdırmış ne yüklendiyse sadece onu veren beyni Chip‘li Akademisyenlerin, mensubiyet şuurundan uzak bir yaklaşımla devletine ve halkın manevi dinamiklerine adeta meydan okuduğu bir dönemi yaşıyoruz. Mekke Müşrikleri gibi “Biz atalarımızın dini üzereyiz” demekten kendilerini alamıyorlar.
Mehmetçiğe kurşun sıkan,halkın huzur ve mutluluğuna gölge düşüren,Öz Yönetim adı altında Federatif bir yapı kurmaya çalışan terör örgütü ve siyasi uzantılarına karşı “Artık Yeter” denilerek başlatılan kararlı operasyonların , 1128 Akademisyen bildirisi ile sözde hukuki bir zemin ve taraftar oluşturulmak istenmesi bardağı taşıran son damla oldu…
Bu nasıl bir Cumhuriyetçilik,bu nasıl bir Atatürkçülüktür ki yaşadığı , nefes alıp verdiği bir ülkenin Şah damarını kesecek kadar gözü dönmüş Akademisyenlerin cirit attığı bir ülke durumuna geldi..!
TSK‘nın başlattığı terörden temizlik operasyonlarını “Türk Askeri İsrail Askeri gibi saldırıyor” diyecek kadar zıvanadan çıkıp, üstelik Atatürk‘ün partisinden de Milletvekili olabiliyor bu insanlar…”Terörist dahi olsa Askerin öldürme hakkı yoktur “ diyebiliyor bir CHP milletvekili…
Küresel Şebeklerden beslenen bu çetenin,Akademisyenleri de havuzunda toplayarak top yekün tarihi bilinci zedelemeye yönelik saldırıları devam etmektedir, edecektir…

İşte bir numune Prof. Erbay Bardakçıoğlu...(Aydın Adnan Menderes Üniversitesi)
Fetih kutlamalarından rahatsız olmalı ki ,sosyal medya üzerinden sözde eleştirisel düşüncelerini ifade ediyor ve diyor ki;
“Bugün muhteşem bir uygarlık olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun Başkenti Konstantinapolis’in barbar ve bağnaz bir kabile tarafından işgalinin yıl dönümü.
Tekrar takrar okuyun…
Şimdi bu ifade tarzını morfolojik dil bilimi yönünden incelediğiniz zaman,kelimelerin çağrışım bulutlarını da eklerseniz hayvanların sınıflandırılması, pek çok hastalığın tanımlanması gibi bir sonuç karşımıza çıkmaktadır.Zaten kendisi de Zootekni Anabilim Dalı öğretim üyesidir.  Demem o ki,düşünce yapısının baştan aşağı şiddet,ayrıştırıcı ve ötekileştirici dinamik ve hayvansal çağrışımlarla dolu bir ifade şekli…

Bu Prof hangi muhteşem uygarlıktan bahsediyor..?
Oysa düşünce ve dünya tarihini kaba hatlarıyla da olsa bilgilerden uzak.Kafasına yerleştirilen “Çhip” ler de ki Antik Yunan ve Roma‘daki akıl almaz gelişmişlikten bize dem vurmaktadırlar.
Öyle sanıldığı gibi değil bu iş…Düşünce ve dünya tarihini kaba hatlarıyla da olsa bilmek gerekir.Antik Yunan‘da ne muhteşem bir demokrasi, ne de Roma imparatorluğunda akıl almaz derecede gelişmiş bir çoğulculuk vardı.“Demokrasi” yada “insan Hakları” gibi bugüne ait kavramların kusursuz olması bir yana, o topraklarda yaşayan insanların tamamıyla uzaktan yakından hiç bir alakası yoktu.Bahsi geçen medeniyetlerde halk demek kabaca “ köle,yabancı,sakat ve kadın olmayan” demekti.Bu medeniyetlerde “eşitlik” denen kavram yalnızca soylu , zengin, bilgin erkekleri temsil ediyordu.Onun içindir ki dağdaki çobanın oyu ile kendi oylarını eşit görmemektedir bu zevatlar.

İşte bu beyni “çhip” li Akademisyenlerin,Yunan ve Roma Medeniyetlerine dayandırarak örnek gösterdikleri bu düzenin benzeri tarih boyunca hemen her coğrafyada yaşandı.

Ancaaakkkk,bu örneklerin neredeyse hiç birisi “Demokrasi” olarak adlandırılmadı.
Ta ki Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar…

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ilk ceninin oluşmaya başladığı Tanzimatta atılan batıcılık anlayışının da kurumsallaşmasını sağladı.1923‘ten sonra “ Aydınlanma” (!) devletin resmi politikası oldu.Peki bu politikanın ana kumanda merkezinde ne vardı ve hedefi ne idi?Hedef,zayıflatılması hatta yok edilmesi gereken ana unsur İSLAM İNANCI.
Yapılan tüm devrimler doğrudan yada dolaylı olarak bu amaca hizmet ediyordu.Devlet,bütün gücüyle halkını karşısına almış onu istediği biçime sokmaya uğraşıyordu.Tek tip insan modeli oluşturmak…İstenilen sonuç elde edilemedi , ancak istenilen “ideal sınıf” yaratıldı.
Bugün bizim “Kemalist,laik” gibi adlarla andığımız sınıf bu sınıftır.Cumhuriyetin yarattığı sınıfın en belirgin özelliği tıpkı Yunan ve Roma Medeniyetlerinde olduğu gibi sınırları çizilmiş bir halk anlayışıyla tasarlanmış olmasıydı.

Buna göre halk,şapka takan,Fransızca konuşabilen,klasik müzik dinleyen,namaz veya oruç gibi ‘eski moda adetlerle’ işi olmayan,şarap içen , vals yapmayı bilen modern bir yapı idi.Geri kalanlar ise değişime direnen,çağın yeniliklerine kapalı,kesinlikle ama kesinlikle “eğitilmesi gereken” cahillerdi.Bundan dolayıdır ki, sözlerinin ,düşüncelerinin hiç bir hükmü yoktu.
Hatırlayın , 28 Şubat döneminde “Biz asılız,dolayısıyla bizim istemediğimiz hiç bir şey bu ülkede gerçekleşemez” diyerek adeta meydan okumuşlardı.
Farklı sıfat ve yöntemle kurulan bu modern “Efendi köle sistemi” hemen hemen 70 yıl tıkır tıkır işledi.Bu zulüm düzenine dayanamayan halk bir rüzgar bekliyordu ve ilk kırılma Adnan Menderes döneminde başladı.
Daha sonra bu seçkinler güruhu Özal‘la birlikte biraz silkelendi ama varlığını devam ettirmeyi başardı.Üstelik sadece ‘ötekini’ ezerek , yok sayarak değil kendi standartlarıyla yetiştirdiklerini de onulmaz biçimde zehirleyerek yaşadı.
Peki daha sonra ne oldu?
Tarih enkazına gömdüklerini zannettikleri o cahil halk tabakası bir rüzgar bekliyordu.Askeri darbelerle,YÖK’le,Jitem’le,hatta ve hatta kurumlar üstü kurum addedilen AYM (Anayasa Mahkemesi),MGK (Milli Güvenlik Kurulu) ve adını bile duymadığımız nice nice devlet enstrümanlarıyla susturulmaya çalışılsa da , Atilla İlhan‘ın dediği gibi alttan alta fırsat kollayan bir “Dip Dalga” hareketi var idi.
Zaman zaman sandık yoluyla dişini gösteren bu Dip dalga asla başka yollara meyletmedi.O seçkinler nezdinde “Standart dışı” olmanın ezikliğini yaşadı,sabırla bekledi ve üçündü defa iktidara gelerek ödülünü de almış oldu.İşlerinin bu sefer hiç de kolay olmadığını anlayan “Laik Elitler” bu cahil köleleri zincirlerinde tutmak için denediği yöntemler boşa çıkınca çareyi efendileri kölelere karşı kışkırtmakta buldular.
Zira sahip oldukları silahlar düşmanın eline geçmiş , tuttukları kaleler fethedilmiş,komutanları esir düşmüştü.Bu durumdan kurtulmanın tek çaresi de neredeyse bir asırdır ince ince işledikleri efendilerinin sahaya çıkıp kölelere haddini bildirmesiydi.
Efendiler’ sahaya çıktılar çıkmasına ama Cumhuriyet’in zihinlerine işledikleri kadar zeki ve güçlü olmadıkları için amaçsızca sağa sola savrulmalarıyla kaldılar. “Halk” kavramının kendilerinden ibaret olmadığı gerçeğini bir türlü kabullenemedikleri için de ‘köleleri’ aşağılamaktan, onlara küfretmekten ileri gidemediler. Bunun sonucu olarak da önce derin bir hayal kırıklığı yaşadılar, ardından da hâlâ geçmeyen bir tiksinme duygusunun esiri oldular.
Yaşadıkları hayal kırıklığının sebebi, yıkılmaz zannettikleri saltanatlarının yıkılmaya yüz tutması ve sahip oldukları tüm güce rağmen bunu engelleyememeleriydi. Tiksinmelerinin sebebi ise sahibi oldukları düzeni ele geçirenlerin ‘öteki’ taraftan, yani ‘şarap içmeyen, sanattan anlamayan, Arap geleneğine bağlı, vals ve tangonun ne demek olduğunu dahi bilmeyen’ sınıftan müteşekkil olmasıydı. Hizmetçilik yapması, çay getirip götürmesi, merdiven silmesi gereken insanların Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmelerini akılları almıyordu.“Beyaz donla denize giren, kıllı göbeklerini kaşıyan” mide bulandırıcı insanlardı bunlar!
Bugün, üzerinde yaşadığımız toprakların fotoğrafını çektiğimizde görünen manzara kabaca budur.
70 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olduğuna inandırılmış insanların yaşadığı şoka tanıklık ediyor, ‘kölelere’ attıkları şaşkın ve iğrenmiş bakışları izliyoruz. Elbette bu hâl değişecektir. Tayyip Erdoğan‘a yönelik başlatılan bu saldırılar içimizdeki hainleri de tanımamıza vesile oldu.CHP,FETÖ,HDP birlikteliği ve onlara çanak tutan sözde özgür basın ve Küresel Şebek’lerden beslenen  ve atalarına karşı barbar ve bağnaz bir kabile yakıştırmasını yapan Akademisyen artıklarını tanımış olduk.

Biraz daha beklemek, biraz daha sabretmek, biraz daha mücadele etmek gerekiyor sadece..
Üzülmeyin gevşemeyin,soysuzların garezi ehliyetin en bariz delilidir.
Eğer bu soysuzlar size garez besliyorsa biliniz ki siz,ehliyet ve liyakat sahibisiniz.

İlhan Nezor