“Romantik ruhlu rol model”öyle mi..?(3)
Fidel Castro‘nun ölümü ile gündeme yeniden taşınan “Küba Devrimi” ve Che Guavera üzerinden oluşturulmak istenen tipik ” Kominist Manifesto”nun nasıl bir romantik histeriye kapıldığını anlatmıştık.
Bu bölümde ise özellikle Türkiye’de gençlere “Romantik ruhlu rol model” olarak sunulmak istenen Che Guavera‘nın nasıl bir kişiliğe ve yaşama sahip olduğunu yakın dostlarının dilinden anlatacağız.
Kısa bir öz geçmiş ile hatırlayalım; 1928 yılında Arjantin’de doğdu. Tıp öğrenimi gördü. Öğrenciyken okuluna bir yıl ara verip, Güney Amerika kıt’asında geziye çıktı. Macera diye başladığı gezinin ardından Che, komünist oldu. Meksika’da siyasi mülteci olarak bulunan Raul ve Fidel Castro’yla tanıştı. Bu tanışıklık Che’yi de Küba’nın ele geçirilmesi hedefine ortak etti. 1956-1959 yılları arasında süren gerilla savaşı Küba’da başarıya ulaştı. Önce Merkez Bankası’nın başına, ardından Sanayi Bakanlığı’na getirildi.Bu görevlerde başarısız oldu.
Hayal edilen ile gerçekleşen devrim arasında büyük uçurumlar oluştu. Che Guevara yeni hayallere sürüklendi.Yeni hayal, devrimin bütün Latin Amerika’ya yayılmasıydı.Bu amaçla Bolivya’ya gitti.Devrim konusunda Che Guevara’nın üç temel düşüncesi vardı.
1. Halk güçleri düzenli orduya karşı zaferi kazanabilir. 2. Devrim yapmak için her zaman tüm şartların bir araya getirilmesi gerekmeyebilir. 3. Latin Amerika’da savaşın temel alanı kırsal kesim olmalıdır.
Bu düşünceler sadece Latin Amerika’da değil, dünyanın birçok yerinde yankı buldu. Özellikle maceracı gruplar, Che Guevara efsanesinin büyüsüyle aileyle, toplumla ve neticede tarihle çatışarak hayat karşısında yenik düştüler.Kısaca Che için dönüşü olmayan bir nehirde macera arayan birisi denilebilir.İnsanlık için yeni bir umut olarak görülen Komünizmin romantik bir atmosferde sunulması en büyük yanılgıları oldu.Bu duygularla yola çıkıldı ve Che Guevara bir mücadele simgesi olarak görüldü.Fakat bu simge incelendiğinde toplum ve devlet hayatında görev alarak insana hizmeti başaramayan bir maceraperestin gerçekten hayale kaçışı görülür.1967 yılında Bolivya’da öldürülür.
Che bütün yaşam ve mücadelesini nefret ve şiddet üzerine kurmuştur.Böyle bit mitin rol model olarak sunulması Komünizmin çeşitli romantik usullerle yaptığı probağanda faaliyetidir.Onun şu sözü sanırım bu iddilarımızı güçlendirmeye yetecektir:
“Mücadelenin bir ögesi olarak nefret; bizi, etkili, şiddetli, seçici ve soğuk bir ölüm makinasına dönüştürür. Bizim askerlerimiz böyle olmalıdır. Nefreti olmayan bir halk vahşi bir düşmanın hakkından gelemez”
Sol guruplar arasında yıllarca kahraman olarak lanse edilen Che‘nin hayatı yakından incelendiği zaman görülecektir ki romantik görünümlü ancak gerçekte psikopat bir katil kişiliktir.
İngiliz tarihçi Andrew Sinclair, gerilla savaşında Che‘nin, karakterindeki zalim yönü keşfettiğini yazarak: “Ona göre, amaç için kan akıtmak mubahtı. İki yılda La Cabana’da yüzlerce Batista partizanının ölüm emrini verdi. Daha sonra da, Domuzlar Körfezi’nin anti-komünist sürgünler tarafından işgali sırasında, sağ kalan herkes öldürüldü.”
Onu yakından tanıyan Albert Lawrence ise “Che’nin tüm romantizmi ve kahraman duruşunun ardında vahşi bir taraf vardı ve Castro bunu çok önceden görmüştü. Devrimi büyük bir macera gibi görüyor ve pratik gerçeklerden, siyasi sorumluluklardan kaçıyordu. Çalışan kesime ve köylülere karşı, bir türlü aşamadığı Kastilyalı İspanyol üst sınıfa ait suçluluk duygusuna sahipti. Bana kalırsa Che’nin bütün yaşamı, kendi sınıfını terk etmek için yaptığı başarısız girişimler olarak nitelendirilebilir” diyerek tanımlıyordu.
Küba Devrimi‘nde Castro ve Che ile mücadeleye katılan ve yaşanan olaylara an itibarı ile şahitlik eden 94 yaşındaki Huber Matoz Benitez yakın arkadaşı Che‘yi basına verdiği bir ropörtajda şöyle anlatıyordu:
“İyi, cesur bir savaşçıydı ama maceraperestti. En kötü yanı vahşeti sevmesiydi. Binlerce idamın nedenidir. Yazılarını okuduğunuzda onun bir devrimci ruha sahip olmadığını görürsünüz. Kendisi Arjantin’den geliyordu ve Marksistti. Che’nin takıntısı sansasyonel bir şeyler yaratmaktı. Mühendislik okumamıştı ama tüneller kazıyor, kanallar yapıyordu. Fidel, Che için “Başmühendisim” derdi. Bana da profesör olduğum için devamlı sorular soruyordu. Her bomba saldırısının ardından çukurlardan çıkarken bile hemen yanıma gelir bir şeyler sorardı. Sosyalist fikirlerinden bahsetti. Guatemala’da komünist akımdan bahsederken Komünist olmadığını hiçbir zaman Stalin’in yaptıklarına ortak olmayacağını söylerdi. Devrim’den sonra değişti. Hem Fidel’in sağ kolu oldu hem de öldürdüklerinin haddi hesabı yoktu. Bana göre Che’nin bu kadar öldürmesine de Fidel neden oldu.”
Castro ve Che ile uzun yıllar dava arkadaşlığı yapan Benitez özgürlük ve bağımsızlık adına bugün rol model olarak dayatılan Che‘nin nasıl birt kişilik taşıdığını böyle ifade ediyor.
Şimdi gelelim Türkiye‘de oluşturulan tartışmalara.Meclis Başkanı İbrahim Kahraman‘ın dillendirdiği “Che gibi bir katil bir kişilik benim liseli gençimin yakasında olamaz” açıklamasından sonra Che’yi aklmaya çalışan içimizdeki tatlı su balıklarının onu nasıl sahiplendiğine.Sadece bir örnek yeterlidir sanırım.
TBMM Katip Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi yanına 8 yaşındaki oğlu ve Dev-Lis’li gençleri de alarak yaptığı basın açıklamasında “Biz Che ile büyüdük. Her solcunun, her sol düşünen insana dair bireylerin idealidir. Evinde mutlaka bir Che resmi bulunur. Bora benim evladım. İlkokul 2’ye gidiyor. Onu da bu değerlerle büyütmeye çalışıyorum. Bu konuda çok dikkat ediyorum; insana, insan sevgisine dair, ezilene dair bir tavrı olsun istiyorum. Che’yi katil bir kişilik olarak ağızlarına bundan sonra sakın ha sakın almasınlar diyorum.”
Bu yazı dizimize başlarken birinci bölüme bir paragraf koymuş ve şimdilik not edin demiştik.Hatırlayalım:
“Dünyanın her köşesinde ‘Özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ gibi sözcükleri biz bağırdık; ‘budala papağanlar da’ bu oltamıza takıldı.Bu kelimeler daima Yahudi olmayanların refahını kemiren,her tarafta sulhu,suküneti,dayanışmayı yok eden Yahudi olmayanların bütün müesseselerini tahrip eden mahvedici kurtçuklar oldular. Gerçekte eşitlik yoktur. Böylece, Yahudi olmayanların aristokrasisini yok etme olanağına kavuştuk. Onun yerine, bizim; para ve eğitim temeline dayanan kendi aristokrasimizi kurduk. “(Siyon Protokolleri no:1)
Evet , sanırım ne demek istediğimiz anlaşılmıştır.Asırlardır insanlığın başını kemiren birer kurtçuk misali tüm beşeri sistemlere nüfuz eden Siyonizm sözde ezilen halk kavramı meydana getirerek bu ‘Özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ gibi sair masumane duygularla hemen her ülke ve medeniyette Budala Papağanlar yetiştirmekte ve sahneye sunmaktadır.
Sonuç malum: Nefret,kin,şiddet ve gözyaşı …
Romantik Sosyalizm içinde hayat bulduklarını ve Atatürk ilkelerine bağlı kaldıklarını zannedenler,böyle bir kişiliği rol model olarak kabul etmelerine ve CHP’nin de Che‘yi aklama çabalarına şaşırmamak gerekiyor.Çünkü onlar hala 10. yılda yaşamaya devam ediyorlar. 10. yıl marşında “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” demeleri boşuna değildir.
Eh ne diyelim; Binlerce kişiyi öldüren “La Cabana kasabı” olarak anılan Che‘nin resmini,rozetini ,flamalarını taşımaya onu mit kabul etmeye ve rol model almaya devam edin bakalım….
İlhan Nezor