Halk Gücü Fena Kullanılırsa Ne Olur?
Prof.Dr Abdülkerim Germanus , Budapeşte Üniversitesinde Şark İlimleri Profösörlüğü yapmış dünyaca ünlü bir bilim adamıdır.
Macar asıllı Germanus , Birinci ve ikinci Cihan Harp’leri yıllarında Hindistan’ı gezmiş ve bir müddet Şarki Nekatan Üniversitesinde hocalık yapmıştır.Daha sonra Delhi’ye gelmiş ve Camia-i Milliye’de Müslüman olmuştur.Bilhassa Türk Edebiyatı ve lisanı üzerine otorite olarak kabul edilir.
Kendisi “daha çocuk sayılırdım” dediği yıllarda bir dergide gördüğü resimden çok etkilenir.İslamiyeti araştırmaya ve Türkçe öğrenmeye karar verir.
Artık Şark ile alakası başlamıştır.İlk Üniversite tatilinde Macaristan’a yakın olan Bosna’ya gitmeye karar verir.Orada Müslümanları tanır ve onlarla Türkçe olarak konuşur.Gördüğü yakın ilgi ve alaka onu çok etkiler.Bu durum, Hristiyanlığın Müslümanlara bakış imajının da ne kadar yanlış olduğu kanaatini pekiştirir.
Daha sonra İstanbul Üniversitesinde okur. Anadolu’nun güzel yerlerini ziyaret ader. Bu arada Kur’an-ı Kerim ve Hadis kitaplarının etkisinde kalmıştır..Nihayet tekrar Şark’a giderek İslam dinini tetkik etmeye karar verir.Bu sefer boş ve susamış olan ruhu onu Hindistan’a götürür.
Delhi’ye geldiği gece Hz.Muhammed(SAV)’i rüyasında görür.Onun İslama davet edilmesi ve bu ilahi tecelli samimi bir Müslüman olmasına vesile olur.
Bir Cuma günü Delhi’deki Şah Cihan Camii’n de muazzam bir kalabalığa vaaz verir.Vaaz o kadar tesirli olur ki, mimberi terk ederken gök gürültüsü gibi bir “Allahüekber” nidası camii çınlatır.
Prof.Germanus o anı şöyle anlatır:
“O an büyük bir heyecan içindeydim. Etrafımı göremiyordum.Refikim Aslan’ın kolumdan tutarak sür’atle beni camiden çıkardığını fark ettim.
“Neden böyle acele ediyorsun” diye sordum…
“Arkana bak” diye cevap verdi..
Başımı arkaya çevirdim. Aman Allah’ım bütün cemaat arkamdan koşarak bana yetişmeye çalışıyor… Başka bir kısmı onlara dua etmemi talep ediyordu…
“Allah’ım, benim gibi çok aciz bir kulunu, onların gözünde ali bir insan olarak görünmesine müsaade etme” diye yalvardım.
O kadar mahçup olmuştum ki , kendimi bu temiz Müslümanların malını çalmış veya hıyanet etmiş hissettim… İşte o gün anladım ki, halkın beğendiği bir politikacının eline muazzam bir kuvvet geçiyor… Eğer böyle bir politikacı, halkın ona verdiği bir gücü fena kullanırsa, memleket harap olur…
Burada biraz duralım.
Aklınıza bir şeyler geldi mi bilemiyorum.
Benim askerde Gülen Cemaatine mensup kısa dönem bir arkadaşım vardı.İbadetlerini aksatmamaya çalışırdı.Ancak dikkatimi çeken bir şey vardı.
Aynı zamanda hemşehrim olan bu arkadaşım,elindeki bir mendili hiç düşürmüyor,zaman zaman onu yüzüne sürüyor ve adeta cezp haline gelerek tuhaf sesler çıkarıyordu.
Bir gün cesaretimi topladım ve bunun nedenini sordum.Verdiği cevap çok ilginçti:
“Bu mendil, bir sohbet esnasında Hocaefendi Hazretleri’nin kürsüden fırlattığı mendil. Bende bunu bir abimizden satın aldım” diyordu.
Bu cevap karşısında adeta şok olmuştum.Alt tarafı sümüklü bir mendil.
Gülen’in elinin değmesi ona (haşa) bir kutsallık katıyormuş.İşin en ilginç yanı da abilerinden para karşılığı satın alması.
Germanus İslam’la şereflendikten sonra halkın verdiği gücün yanlış kullanılmasının felaket tellallığına dönüşeceğini ne güzel de ifade etmiş.
İşte bugün geldiğimiz nokta.Bu sakat anlayış ülkeyi neredeyse bir felaketin eşiğine kadar getirdi.
Günümüzde bazı materyalist entelektüeller , sözde aydınlar , ilim adamlarının bilimsel araştırmalarını derinleştirdikçe dinden uzaklaşmalarının kaçınılmaz olduğu kanaatini taşımaktadırlar.Halbuki ilim adamlarının egoist saplantıları olamaz.Olursa o ilim insanlığı bir felakete götürmeye yetebilir.Tıpkı binlerce insanın ölümüne sebep olacağı henüz labratuvar aşamasında test edilen atom bombası gibi.Bu durum Prof.Germanus’un dediği gibi politikacı devlet adamları içinde geçerlidir.Şayet politikacı halkın verdiği bir gücü fena kullanırsa , memleket harap olur.
Tarih göstermiştir ki ,Türk Milleti , ekonomisinin en zor döneminde dahi bir kuru soğan ve ekmeğe şükretmesini bilmiş ve “Allah,devlete,millete zeval vermesin” diyerek imanını ortaya koymuştur.Ancak çetin ve kanlı mücadeleler sonucu elde ettiği siyasi ve kültürel haklarının beceriksiz idareciler tarafından çeşitli masalarda pazarlanmasına da asla müsaade etmemiştir.
Tarih bunun misalleriyle doludur.Mesut Yılmaz’ın İHL’lerin önüne set çeken ve “Siyasi hayatıma mal olsa da” dediği sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasası ve onun da sonu olması gibi.
Halkın verdiği gücü fena kullanınca ülkeyi 28 Şubat gibi bir felaketin eşiğine getirmiştir.
Ülkeyi yönetmeye talip olanlara bu gücü ve sonuçlarını hatırlatmakta fayda görüyoruz…
İlhan NEZOR