“Son dönem tarihimizde pek çok efsanevi şahsiyetler vardır; islami zihniyetle dizayn edilen Osmanlı Devleti’ni ayakta tutabilmek için katlanmadıkları fedakarlık, göze almadıkları tehlike yoktur. Hepsinin amacı “Biz ölebiliriz, fakat bu ümmet yaşasın” idi. Hayatlarının baharlarından itibaren belki bir gün kendileri için yaşamadılar; pek çoğu canını, kimisi gençliğini gelecek nesillere verdiler.” Bu cümleler tarihçi Mehmet Niyazi’nin Zenci Musa’yı anlattığı bir yazısının ilk cümlesidir.
Bu kahramanı anlatacağız..Ancak önce bir hatırlatma..!
Yeni bir seçim arefesine girdiğimiz son günlerde gündemi meşgul eden “Beka” sorunu dillendirilir oldu.Bazı akı kıt zavallılar Türkiye’nin böyle bir sorunu olmadığını olsa olsa “Zeka” sorunu olabileceği yönünde beyanat vermektedirler.Bu zavallılar tarih labratuvarına baş vurmadıkları , tarih babanın sayfalarını karıştırmadıkları içindir ki, “İnce” zekaları böyle zırvalar üretmekte pek mahirdir.
Oysa Türklerin tarih sahnesine çıkıp, devlet kurma girişimlerinden buyana “Beka” sorunu hep var olagelmiştir.İşte bu makalemizde bu “Beka “sorununu en iyi özetleyen bir kahramandan bahsedeceğiz.Hani şu bazı “İnce” zekalıların uydurduğu bir yalan “Araplar bizi arkadan vurdu” yalanı var ya ..! İşte o yalan üzerinden vereceğiz..
Kimdir bu Zenci Musa..!
Yetiştiği dönem ne yazık ki Osmanlı’nın ölüm kalım mücadelesi verdiği zamanlardır. Koca Osmanlı yüzlerce cephede savaşmak zorunda bırakılmış ve adeta kurumaya yüz tutmuştur.İşte böyle bir dönemde ömrünü inandığı değerler uğruna harcamaktan sakınmayan ve koskoca bir tarihi omuzlayan bir yiğit Zenci Musa…
Mehmet Akif Ersoy’un “Eşref Bey’in Emireri Zenci Musa , Omuzundan arşa yükseldi nebi İsa..” diyerek Safahat’ına dahil ettiği bir kahraman.İri cüssesi ve siyah teni, bu yüzden ona Sudanlı Zenci Musa diyorlardı. Onun yetiştiği dönem de Osmanlı’nın ölüm kalım mücadelesi verdiği zamanlardı. Osmanlı nerede savaşıyorsa Zenci Musa da oradaydı.Musa, Libya’da Osmanlı ordusu ve Şeyh Sunusi’nin İtalyanlara karşı verdikleri mücadeleyi duyar ve Kahire’den Libya’ya gider. İşte bundan sonra vatan için, din için, haysiyet için vereceği savaş hiç bitmez; ta ki ölünceye kadar. Osmanlı nerede savaşıyorsa Zenci Musa da oradadır.
Sudan’dan adeta koşarcasına çıkıp gelen bu adam Kuşçubaşı Eşref Efendi’nin Emireri olacaktı.. Bu vatan uğruna yaşamış ve hayatı boyunca Trablusgarp‘tan Balkan Savaşları’na, Çanakkale Savaşı’ndan İstiklal Harbi’ne, cepheden cepheye koşturmuş, milli mücadelemizde büyük bir kahramandır.Aslen Sudanlı olan Zenci Musa Girit’te dünya’ya geliyor. Kahire’de yaşayan ve tam bir Osmanlı hayranı olan dedesi Zenci Musa’yı, İslamı iyi öğrenmesi ve Osmanlı’yı yakından tanıması için yanına alıyor ve büyük ihtimam gösteriyor. Türk mahallesinde büyüyen Zenci Musa Türkçeyi çok iyi öğreniyor.
O artık Osmanlı Devleti için nerede tehlike baş gösterdiyse bütün heybetiyle orada biten kahraman bir askerdir.Kaynaklar onun ,gündüz Galata gümrüğünde hamallık yapıp gece Milli Mücadele için Anadolu’ya silah kaçırdığı İstanbul’da Özbekler Tekkesinde veremden vefat ettiğini yazar.
Hele onun 300 bin altın meselesi vardır ki dillere destandır …
Eşref Bey onu çok gizli bir görev için hazırlar.Osmanlı altınlarının güvende olabilmesi için Yemendeki 7.Orduya nakli gerekir.Eşref Bey Hayber yakınlarında 25 Bin kişilik İngiliz kuvvetleri tarafından kıstırılır ve esir düşer.Zenci Musa inanmış bir kaç arkadaşı ile birlikte ortalığı barut kokusunun sardığı o hengamede 300 Bin altını Yemen’e götürmeyi başarır ve Teyfik Paşa’ya teslim eder.
İngiliz komutan General Harrington bir gün gümrükte gezerken ona Zenci Musa’yı gösterdiler. Gösterirken de “Hani şu 300 bin altın kaçıran vardı ya’’ diyerek takdim ederler. Komutan yanına giderek, “Bizimle çalışırsan seni altına boğarım’’ diye bir teklif yapar Zenci Musa’ya. Musa’nın cevabı da tam bir tokat niteliğindedir “Her teklif herkese yapılmaz. Bu teklif beni rencide eder. Benim devletim Osmanlıdır. Bayrağım ay yıldızlı bayraktır. Komutanım Eşref Bey’dir. Bu iş bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecek.” .
İşte o böylesine büyük bir kahramandır.Ne acıdır ki kurtuluş mücadelemizde Zenci Musa’dan hiç bahsedilmez. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle İstanbul’a gelir. Anadolu’da ki istiklal mücadelesine destek için buradadır. Parası pulu, kalacak yeri yoktur. Devlet erkanından paşalar O’na emeklilik teklif ederler. O, “ben bu yoksul, garip milletten emekli maaşı alamam” diyerek reddeder.Kalacak yeri olmayan Sudanlı Musa’nın bu cevabı aslında çok manidardır. Daha sonra Karaköy Gümrüğünde kahyalık teklif edilir. “Ben kahyalık yapmam. Onu yaşlı bir Müslüman yapsın. Ben hamallık yapsam da olur.” Karaköy Gümrüğünde hem hamallık yapar, hem de geceleri Anadolu’ya silah kaçırılmasını sağlar.
Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi‘nde kabri bulunan ve vefatından sonra açılan tek bavulundan Osmanlı haritası, Kur’an-ı Kerim ve kefen bezi çıkar.
Allah Şahitliğini ve Şehitliğini kabul eylesin…
Bugün “Beka sorunu yoktur olsa olsa zeka sorunu vardır” diyenler acaba Zenci Musa‘nın verdiği mücadelenin kaçta kaçını vermişlerdi