“Romantik ruhlu rol model” öyle mi..?(1)
“Dünyanın her köşesinde ‘Özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ gibi sözcükleri biz bağırdık; ‘budala papağanlar da’ bu oltamıza takıldı.Bu kelimeler daima Yahudi olmayanların refahını kemiren,her tarafta sulhu,suküneti,dayanışmayı yok eden Yahudi olmayanların bütün müesseselerini tahrip eden mahvedici kurtçuklar oldular. Gerçekte eşitlik yoktur. Böylece, Yahudi olmayanların aristokrasisini yok etme olanağına kavuştuk. Onun yerine, bizim; para ve eğitim temeline dayanan kendi aristokrasimizi kurduk. “(Siyon Protokolleri no:1)
Bu not zihnimize kaydedelim.Çünkü ele alacağımız konuyla ne kadar alakalı olduğuna şahitlik edeceğiz.
Efendim, her şey Meclis Başkanı İbrahim Kahraman‘ın Dev-Lis‘e (Liseli devrimciler) yönelik yaptığı şu açıklama ile başladı :
“Devlis var. Yani Liseli Devrimciler. Che Guevara’nın gömleklerini giymişler. Che 39 yaşında öldürülen, bizzat kendisinin infazlar yaptığı bir katil kişilik. Bir gerilla. Bolivya’da, Küba’da, Güney Amerika’da faaliyette bulunan bir eşkıya benim liseli gencimin yakasında, göğsünde olamaz. Olmamalı. Bağı yok benimle. Köküm bir değil. Tarihim bir değil. Benim kendi tarihim ve insanlarım var. Onlarla övüneceğim. Garip. Fatih’i Dünya tanıyacak ama Türkiye tanımayacak.”
Bu açıklamalardan sonra yer yerinden oynadı.Öyle ki,TBMM Katip Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, ‘Devrimci Liseliler’ grubu üyeleriyle Meclis Başkanı Kahraman‘ın Che Guevara‘ya yönelik açıklamalarını protesto emek için adeta Meclise baskını gerçekleştirdi.Tıpkı geçtiğimiz yıllarda TRT baskını yaptıkları gibi.Polis engeli ile karşılaşan Hakverdi ve Dev_Lis yöneticileri dışarıda basın açıklaması yaptı.
Hakverdi yanına 8 yaşındaki oğlunu da alarak ; “Biz Che ile büyüdük. Her solcunun, her sol düşünen insana dair bireylerin idealidir. Evinde mutlaka bir Che resmi bulunur. Bora benim evladım. İlkokul 2’ye gidiyor. onu da bu değerlerle büyütmeye çalışıyorum. Bu konuda çok dikkat ediyorum; insana, insan sevgisine dair, ezilene dair bir tavrı olsun istiyorum. Mümkün olduğu kadar ona bu değerleri vermeye çalışıyorum. Che’ye katil diyenler önce kendilerine baksın. Bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele eden 6’ncı filoyu defetmeye çalışan arkadaşlarımıza karşı timler kuran kendileridir. Kimse Che’ye karşı hele de Meclis Başkanımız ‘katil’ diyemez. Kendisinden ciddi bir özür bekliyoruz. Solcular, Che’ye sahip çıkanlar hırsızlığa, tecavüze karşıdır, hak yemezler. Bizim hiçbir kurumumuzda bir çocuğa tecavüz olmadı. Bunlar hırsızları korudular. Tecavüzcüleri korudular kendi yurtlarındaki tecavüzcüleri akladılar. Önce bir kendilerini yoklasınlar ve Che’yi ağızlarına bundan sonra sakın ha sakın almasınlar diyorum.” diyerek açıklamasını bitirdi.
Bu açıklamaları düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor ve saygı ile karşılıyoruz.Dolayısı ile aynı kararlılığı karşı taraftan bekleyerek “Romantik ruhlu” rol model oluşturulması üzerinde ki düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.
Klasik anlamda Komünist felsefe için derinlemesine nüfus eden şu satırlar çok önemli.Birlikte okuyalım…
Komünistlerin yaşadığı romantik ruh halini ilk başta çoğu kişi fark etmez, çünkü komünistler hep bilimden, felsefeden, akıldan söz ederler. Oysa söz konusu kavramları da romantik bir bakış açısıyla algılamaktadırlar. Bilimin ortaya koyduğu, ama işlerine gelmeyen sonuçları, “burjuva bilimi” diye gözü kapalı bir biçimde reddederler. Hatta Stalin bu bakış açısını sistemleştirmiş ve kendi döneminde “burjuva bilimi” ve “proletarya bilimi” diye saçma ve yapay bir ayrım yapmıştır.
Komünistlerin dikkat çeken yönlerinden biri, milyonlarca insanın ölümüne neden olan, cani ruhlu liderleri, halk için çalışan, yüksek erdem sahibi hatta insanüstü varlıklar olarak gösterme çabalarıdır. Bu yolla halkta komünist liderlere karşı duygusal bir bağlılık oluşturmak ve işlenen suçları mazur göstermek hedeflenmektedir.
Öte yandan komünistlerin yayınlarına, dergilerine, şiirlerine ya da marşlarına detaylı olarak bakıldığında, aslında yoğun bir romantizm yaşadıkları görülmektedir. Bazı kavramları putlaştırmışlar ve onlara karşı aşırı duygusal bir bağlılık geliştirmişlerdir. Bunların başında “devrim” kavramı gelir. Bir komünist için devrim, tüm kötülüklerin sonu ve tüm iyiliklerin başlangıcıdır.
Oysa sözünü ettikleri devrim hakkında hiçbir akılcı değerlendirme yapmazlar. Devrim niye yapılacaktır? Devrim olmadan da fakir insanların yaşam şartları düzelemez mi? Devrim olduğunda ekonominin durumu ne olacaktır? Ülke nasıl yönetilecek, iç karışıklıklar nasıl bastırılacak, dış tehlikeler nasıl bertaraf edilecektir?
Bu gerçekçi soruların bir komünist için hiçbir önemi yoktur.
Onlar için tek amaç devrimdir. Bu sorulara Lenin‘in, Stalin‘in veya Mao’nun yazdığı kitaplardan kalıplaşmış sözleri alıp aktarırlar.Ama bu soruların cevaplarını gerçekçi olarak düşünmeye yanaşmazlar. Onları komünist akım ve devrim fikrine en çok bağlayan ise, bu konuda yazılan duygusal şiirler, bestelenen ateşli marşlardır. Öyle ki literatürlerin de sık sık “çiçekler içindeki güzel ülke”den, “uzaklardaki kızıl güneş“ten vs. bahsedilir.
Üniversitelerde, kitap fuarlarında, kültür merkezlerinde komünistlere ait standlar, toplandığı barlar, cafeler incelendiğinde, bu romantizmin çeşitli sembollerle ayakta tutulduğu görülür. Zincirlerini kıran güçlü proleterya posterleri, sıkılmış yumruk figürleri, sosyalizm uğruna savaşmaktan ve ölmekten söz eden devrim şarkıları, komünist romantizmin en yaygın sembolleridir.
Komünist romantizmin önemli sembollerinden biri de bazı tarz posterlerdir. Bunlar halkın komünist ideolojiyle ve komünist liderlerle duygusal bağlantısını ayakta tutma amacına hizmet etmektedir.
İşte bunlardan birisi de “La Cabana Kasabı ” olarak bilinen Che Guevara’dır.
(Devam edecek…)
İlhan NEZOR