Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

“BEBEĞİNİ KUTUYA BIRAK – ACİL BUTONUNA BAS..!”


 

Yaklaşık kırk küsur yıldır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği (AB) ni bizlere hep değerler bütünü, siyasi ve özgürlükler arenası, insan haklarının geniş plaftormu, demokrasi ve standartlar coğrafyası olarak tanıttılar. Her ne kadar AB bizlere değerler manzumesi olarak sunulsa da, 21 yy’ lın anaforunda büyük bir kimlik bunalımı yaşadığı bilinen bir gerçektir.

İnsanlık onurunun ayaklar altına alındığı yaşam biçimlerini “belhum adal” (hayvandan daha aşağı) bir konuma oturtmuştur.Avrupa toplumuna hakaret ettiğimiz sanılmasın.Neden bu saplamayı yaptık örneklerini vereceğiz.

Ancak önce bilmemiz gereken bir girizgah yapmalıyız…

Allah yüce kitabında “Muhakkak biz insanı ahsen-i takvîmde yarattık.“(Tîn, 95/4) buyuruyor.Peki nedir “ahsen-i takvim?”. Ahsen-i takvim, Türkçe’mize ” en güzel şekilde yaratılmış olma” şeklinde tercüme ediliyor ve bundan, çoğu kez, insanın sima ve beden güzelliği anlaşılıyor. Halbuki, insan denilince öncelikle insan ruhu anlaşılmalıdır. Beden o misafirin kaldığı bir hanedir. Misafirin şerefi haneye de aksetmiş, onun mükemmelliği sebebiyle hanede mükemmel olmuştur. O halde ahsen-i takvim, insan mahiyetinin diğer bütün mahiyetlerden üstünlüğünü ifade eder.

Bir başka ayette ise “Ey insanlar! Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile dişiden yarattık ve sizleri şubelere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin ind-i ilâhide en mükerrem olanınız en ziyâde müttakî olanınızdır. Muhakkak ki Allah Teâlâ alîmdir, habîrdir.”(Hucurat 13)

 Demek oluyorki ,Allah(cc) “Sizi bilişesiniz ,istişare edesiniz diye yarattım. Birbirinizi öldüresiniz,kan dökesiniz,taşlayasınız,birbirinizi aşağılayasınız diye değil”buyurmaktadır.Kan davası gütmekle nereye varır insan! Bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerektiği ilahi mesajını kazımalıyız beyinlere.

Bu hatırlatmadan sonra gelelim konumuza…

Son günlerde yazılı ve görsel basında çoğumuzun dizi izlemekten haberdar olamadığı bir insanlık dramı yer almaktadır.Öyle ki sıradan bir vakıa,bir habermiş gibi geçiştirmeye çalıştığımız anlar da oldu.Ancak araştırmalarımız batı toplumlarında kabul görmüş bu gayri ahlakiliğin Ortaçağ Kilise metodolojisi içinde yer aldığını göstermiştir.Avrupa toplumlarında genç nufusun giderek azaldığı,yeni neslinde sağlıklı ve genç bir toplum oluşturulması yönünde bir tasası olmadığı gözlenmekte ve bu soruna bir çare aranmaktadır.

Öyle ki,devletler her türlü teşviki verdiği halde genç nufus artışını sağlayamamaktadırlar.Bugün sadece Hollanda’da varissizlik nedeni ile 200 büyük şirketin kapanma noktasına geldiği bildirilmektedir.Genele yayılan ve kronik bir sorun olan genç nufus için artık “doğurunda nasıl olursa olsun” noktasına kadar gelinmiştir.ÖnceleriAlmanya‘da hastahane koridorlarında görülen “Bebek bırakma kutusu” adeta bir çöp konteyneri gibi sokaklara kadar inmiştir.Amerika’nın İndiana eyaletinde alınan bir meclis kararı ile eyaletin 100 kadar farklı noktasına anne ve babalarının kimliğinin belli olmayacağı bebek bırakma kutuları konulacağı basında yer aldı.Başlangıçta yasa dışı doğan çocukların ölümünü önlemek için yapılan bir çalışma gibi anlaşılsa da “Melek beşiği” olarak da bilinen bebek bırakma kutuları uygulaması orta çağdan beri var.Manastırlarda bu amaçla dönen kapılar bulunuyordu.Bu durum, aileleri tarafından istenmeyen çocukların genç nufus artışı içinde bir fırsat oluşturmuş oldu.Adeta bu gayri meşru doğumlar gençler arasında özendirilmeye çalışılıyor.

Aynı şekilde Rusya’nın Karadeniz kıyısı Soçi’de yeni doğan bebeklerini istemeyen anneler için doğumevi ve devlet binalarının yanında Baby-Box isimli özel kutularoluşturuldu. İsteyen aileler devletin korumasına bırakılmak üzere yeni doğan bebeklerini kutuya bırakabiliyor.

Eğer bayan herhangi bir nedenle çocuğundan gizli bir şekilde vazgeçme kararı alırsa bu durumda kendisi bebeğini bu kutuya bırakabilir. Kutuda kapılar kapanır kapanmaz aydınlatma, klima ve ısıtma sistemleri hemen çalışmaya başlıyor. Şayet anne kararını değiştirerek çocuğunu geri almayı düşünüyorsa kendisine 30 saniyelik bir hak veriliyor. Bu zaman dilimi içinde kutunun kapısı açık kalıyor. Fakat sonra kutuların kapısı otomatik olarak kapanıyor.Kutunun özel bir fonksiyonu daha var, bebeğin kutuya bırakılmasının ardından doğumevine özel bir sinyal gidiyor. Kutunun dış penceresinde ise kırmızı ışık yanmaya başlıyor. Bu sinyalin ardından doğumevi nöbetçisi kutuya yaklaşarak bebeği alıyor.

Görüldüğü gibi soy,ırk ve nesep farkı gözetilmeksizin insan üzerinde bir asimilasyonagidilmesi başta Avrupa olmak üzere meşrulaştırılmak istenmektedir.Hiç te hoş olmayan veinsan fıtratına aykırı olan bu uygulamanın devletler eliyle bir standarda bağlanması dasağlam bir aile kavramı oluşturmak yerine adeta teşvik edilmektedir.

Batı medeniyetinin özellikle Katolik teolojinin insana yaklaşımı budur.Daha önceki bir makalemin başlığı “Banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın!” idi.(http://teknokule.com/kose-yazisi/23/banyo-suyuyla-birlikte-bebegi-de-atmayin.html ) Orada özetle batı medeniyeti için demiştik ki, “…bir çoğu Haziranda evleniyordu.Senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlardı.Gelinler vucudlarından çıkan kokuyu bastırmak için ellerinde bir buket çiçek taşıyorlardı.Banyoları da öyle bugünkü anlamda değildi.Kovboy filmlerinde sıkça görmeye alıştığımız içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçı idi.Önce imtiyazlı kişiler,yani evin erkeği yıkanırdı.Sonra,oğulları ve diğer erkekler ve sırasıyla kadınlar,çocuklar ve son olarak ta bebekler aynı suda  yıkanırdı.Netice malum..!Fıçıdaki su o kadar pis bir hale gelirmişki İngilizler “Banyo suyuyla birlikte bebeğide atmayın” demek zorunda kalmışlar.”

İşte bu ahlak ve temizlik anlayışı, o pis suda yıkadığı bebeklerini bugün sokak köşelerine yerleştirilen bebek bırakma kutularından hicap duymamak noktasına getirmiştir.

Oysa İslam‘ın getirdiği saadet güneşi kız çocuklarını diri diri gömen bir sapkın anlayıştan,onların ayakları altında cennet vaad eden bir medeniyet oluşturulması üzerinde bir kez daha düşünmeli ve her geçen gün ahlak bataklığında çırpınan medeniyetler çatışmasında tarafımızı belli etmeliyiz….

İlhan NEZOR

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol