Sosyal olayların toplumsal genlere yansıması olur mu? (3)

Sosyal olayların labratuvarı tarihtir.Dolayısıyla toplumu etkileyen, hatta genetik şifrelerini değiştirecek sosyal olayları adeta birer örgü gibi dokunmalı ve gelecek kuşaklara ilmek ata ata işlenmeli , aktarılmalıdır.“Kontrolsüz güç değildir".Dolayısıyla iyi yetiştirilmiş bir gençlik ülkenin gücünün göstergesidir.Eğer gençliği yetiştiren dinamikler tahribata uğrar ise kontrolsüz bir gençlik ile birlikte kontrolsüz bir güç de meydana gelir.Diğer taraftan toplumun kalkınmışlık düzeyi o toplumda kadına verilen değer ile ölçülür.Bu anlamda kadın figürü önemli bir argümandır.Bir toplumun "atom çekirdeği" kadındır.Eğer bir tahribat yapmak istiyorsanız kadını vitrine koymanız yeterli...
Şimdi buradan analizimizi yapalım
Bir önceki bölümde Tarih boyu Tütk toplumunda kadının milli ve manevi değerler uğruna aldığı görevleri sıralamış ve Şerife Bacı'dan bahsetmiştik.Kurtuluş Savaşın'da henüz 21 yaşında olan bu asil Türk anası memleketti Kastamonu'dan Ankaraya zorlu kış günlerinde silah ve mühimmat taşımayı görev edinmiş, kağnısına yüklediği cephanelerin yanına da bir kaç aylık bebeğini de almıştı.Mermiler ıslanmasın diye sırtındaki abasını çıkarıp örtmüş bir yandan da çocuğunun üzerine sarılarak onu dondurucu soğuktan korumaya çalışmıştı.Bu zorlu yolculuk hedefe bir adım kala devam etmiş ,neticede kendisi ve çocuğu donarak şehit olmuştu.
Daha bir çok örnek verilebilr.Sadece bu örnek Cumhuriyetimizin nasıl badirelerle kurulduğunun anlaşılması bakımından yeterlidir.
Şimdi soru şu: 1921 yılının Aralık ayında ağır kış şartları nedeni ile henüz 21 yaşında iken çocuğu ile birlikte donarak şehit olan Türk kadını, nasıl oldu da 11 yıl sonra 1932'de "Hırıstıyanlığın zaferi için kaldırılan kadehlerin" bir simgesi haline getirildi.Kimler ve neden bu kahpe Bizans oyununa izin verdiler?
Şimdi sıkı durun,
Anlatacağımız olay Cumhuriyet tarihinin utanç vesikalarından birisidir.
Efendim hadise şu, 1932 yılında Cumhuriyet Gazetesi bir güzellik yarışması tertip eder.(zaten yaptıkları da başka bir şey yok ya, neyse…) Bu yarışmayı Keriman Halis kazanır. Ve yine aynı yıl Belçika‘nın Spa şehrinde de Dünya Güzellik Yarışması tertip edilmektedir. Bu yarışmaya yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Keriman Halis uygun görülür ve 28 ülkenin katılımıyla yapılır.
Ancak bu yarışmanın bir özelliği vardır. Puanlama yapılmaz, juri başkanı kendi inisiyatifini kullanarak birinciyi belirler.
Bundan sonra yazacaklarımı lütfen iyi okuyun ve o ibretlik tabloyu milli hislerinizi öne çıkararak empati yapın…
Juri üyeleri salona geçip puan değerlendirmesi yapmak isterler. Ancak Jüri Başkanı buna gerek olmadığını söyleyerek herkesin huzurunda kürsüye gelir ve hepimizin ibret alması gereken şu konuşmayı yapar:
“Sayın Jüri üyeleri, bugün Avrupa Hırıstıyanlığı’ nın zaferini kutluyoruz.1400 senedir Avrupa üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa Hırıstıyanları bitirmiştir. Elbette Amerika ve Rusya’nın hakkını inkar edemeyiz. Neticede bu, Hırıstıyanlığın zaferidir. Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman Halis mayo ve sütyenle aramızdadır. Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz. Onu Kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış yokmuş bu hiç önemli deyil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hırıstıyanlığın zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müstehcen diye müdahale eden Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu Keriman Halis aramızdadır. Kendisini bize beğendirmek istemektedir. Bizde bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak ilan ediyor ve fakat kadehlerimizi Avrupa Hırıstıyan’lığının zaferi için kaldırıyoruz”
Evet olay bu… Ne yalan söyleyeyim , ben Jüri Başkanını tebrik ediyorum. İşte dava adamı böyle olur. Çünkü Jüri Başkanı şunu çok iyi biliyor , Türk kadını asli kimliğinden uzaklaştırılırsa Avrupa Hırıstıyanlı’ğının önünde en büyük tehlike olan Türk-İslam Medeniyetinin çatırdayacağı gerçeğidir.
O Juri Başkanı şunu da çok iyi biliyor ki, Müslüman Türk kadını mayo ve südyeni ile Avrupalı Hırıstıyanlar’ın karşısına geçerse bir müdahalede bulunabilecek ne bir Fatih, ne de bir Yavuz korkusu kalır.
Çünkü Türk kadını artık soyunmuş ve Avrupa Hırıstıyanları üzerindeki Türk-İslam korkusu sona ermiştir.
(devam edecek...)
İlhan Nezor