Son Şehzade (Neziroğlu)
Mürekkebin akmadığı yerde kan damlar

Yalan Fotoğraflar..!

collage

Son zamanlarda hemen her yerde karşımıza çıkan bu iki fotoğraf hakkında inceleme yapacak ve bize “Fakir ama gururlu Osmanlı askeri” olarak tanıtılan bu algıyı yerle bir edeceğiz.En son söyleyeceklerimizi baştan söyleyelim de kalemimiz daha özgür çalışsın.

Bu fotoğraflar baştan aşağı İngiliz aklının eseridir.Verilmek istenen mesaj bellidir: Altı yüz yıl dünyaya hükmeden Osmanlı’nın perişan hali…

Malum , İngilizler algı konusunda son derece uzmandır.Savaşmadan fikirleri savaştırmayı tarih boyu çok iyi senarize etmişlerdir.

Peki nedir bu ALGI?

Duyu organlarımız tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından
örgütlenip,yorumlanarak anlamlı hale getirilmesi olarak tanımlanmaktadır.

Bunu şöyle de düşünebiliriz;duyumu, uyarıcıların duyu organlarımız üzerinde bıraktığı etki,algıyı da bu etkiye verdiğimiz anlam olarak düşünmek mümkündür.
Sosyologlar kitlelere bir şeyi yaptırmak için yer yüzünde üç etkili yol bulunduğundan söz ederler: Zor kullanma, PARA ile satın alma ve İnandırmak.

Halkın bir yeniliğe, bir sosyal değişime uymasında, alışmasında halkla ilişkiler sanatının kullandığı işte bu üçüncü yoldur: İnandırma. Algılama yönetimi bu ‘’inandırma’‘yı kişilerin bilinçlerine ve psikolojilerine seslenerek gerçekleştirir.İngilizlerin algılarla nasıl oynadıklarını şu tarihi hadise anlatmaya yeterlidir sanırım.

Bir kitapta okumuştum.

Kenya’da İngiliz hakimiyetinin olduğu zamanlarda bir mahallede bir İngiliz yerliler tarafından öldürülüyor. Mahallede yüzlerce insan yaşıyor ve İngiliz Hükumeti mahallenin tümünün idam edilmesine karar veriyor. Aldığı bu karara yüreği dayanmayan Kralice Elizabeth 20-30 kişinin affedilmesini istiyor ve o 20-30 kişi dışında herkes idam ediliyor. Ama akıllarda kalan Kraliçe’nin ne kadar asil ve soylu bir davranış gösterdiği oluyor”

Bu pasajı tekrar takrar okuyun.

Öyle zannediyorum ki, sizler de benim gibi kasaba halkının katledilişine değil Kraliçe Elizabeth’in merhamet edip 20-30 kişiyi affetdiğine odaklanmış olmalısınız.Evet akıllarda kalan Kraliçe’nin bu soylu ve asil davranışı olmalı değil mi ?
İşte bu olayı duyu organlarımız kaydedip beynimize örgütlemek üzere gönderiyor ve yorumlanarak anlamlı hale getirilmesini emrediyor.Çıkan sonuç ortada: Kraliçe’nin asil ve soylu davranışı….

Algı metotlarını çok iyi kullanan İngilizler bir anlamda ” algıyı yönetmek aslında iletişimi de yönetmektir” mantığından hareketle insanların gerçeklerden çok algılara inandıkları tezini savunurlar.Bu nedenle bütün kasaba halkının öldürülmesinin bir önemi yoktur. Kraliçe‘nin bir kaç kişiyi affetmesi yeterlidir.

Bu kısa bilgilendirmeden sonra gelelim fotoğraflara…

Hadiseye tarih şuuru içerisinde yaklaşırsanız bu fotoğrafların kültür dünyamızı  oymaya çalışan bir kurgu olduğu hemen anlaşılacaktır.İfade ettiğimiz gibi verilmek istenen mesaj: “Görün işte , bizim ecdadımız vatanı böyle savundu…” denilerek milli direnç oluşturmak.

Oysa zihinlere yerleştirilmek istenen algı ise “ 600 yıllık Osmanlı’nın 1915’de ki sefil hali…” izlenimi verilmektedir.

Bunlar tamamen uydurmadır.Osmanlı askeri tarihinin hiç bir döneminde bu duruma düşmemiştir.Konuyu inceleyen uzmanlar bu kişilerin asker olmadıklarını,bir rivayete göre 1918 de hurda toplayan işçiler olduğu diğer bir ifade de ise fotoğrafı CHP teşkilatında gören müteahhit Seyran Bayseç‘in  babası olduğu söylenmektedir.İzmir Çiğli Havaalanı‘nda işçi olarak çalışırken bir Alman pilota poz verdikleri yönündedir.

Bayseç olayı şöyle anlatmaktadır;

“Babamın o dönemde 4 yıl süren askerliği yapmak üzere gitmesinden yaklaşık 1 yıl önce yani 1930 yılında İstanbul- Ankara tren hattını döşemek için bizim köye Alman bir ekip gelmiş. Köyde 2-3 ay kalmışlar. Ancak Bolu Dağı’nı geçemeceyeceklerini anlayınca vazgeçmişler. Köyden giderken de `Bizimle çalışmak ister misiniz?’ diyerek 12 kişiyi yanlarında götürmüşler. Onların içinde babam ve fotoğrafta yanında bulunan Niyazi Yıldırım da varmış. Çiğli Havaalanı’nda çalışmışlar. Ancak, paralarını alamamışlar. 10 kişi köye dönmüş. Babam ve Niyazi amca da 6 ay çalıştıktan sonra paralarını alamayınca köye dönmek için şantiyeden çıkmışlar. O sırada bir Alman pilot fotoğraflarını çekmiş. Babam ve Niyazi amca köyümüze ancak bir ayda gelebilmişler. Babam sağken, bize bu fotoğraftan söz ederdi. `Bir Alman bizim fotoğrafımızı çekti’ derdi.”

Çanakkale Savaşı‘nda babasının 4 yaşında olduğunu kaydeden Seyran Bayseç şöyle devam etti:
“Benim babam Çanakkale harbine katılmadı.CHP  Parti afişinde babamın fotoğrafını görünce, bu yanlışlığı düzeltmek için çaba harcadım. Bir televizyon programına katılmak istedim. Ancak, programa kabul edilmedim. Bana fotoğrafın bu şekilde kullanılması nedeniyle mahkemeye başvurmamı söylediler. Ben de ‘Neden mahkemeye başvurayım?’ dedim. Ben babamın fotoğrafının bu şekilde kullanılmasından rahatsız değilim. Ancak bunun doğrusunu da ortaya çıkarmak istiyordum.”

Babasının 1911 doğumlu ve Çanakkale Savaşında 4 yaşında olması bu tezleri çürütmektedir.Peki bu kareler nasıl ortaya çıktı ve bundan kimler nemalandı.ilk kez ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Bülent Yılmazer tarafından Çanakkale Zaferi‘nin 90. Yılı etkinliklerinde yaptığı sunumla kamuoyuna sunuldu. Fotoğrafı Çanakkale‘de Osmanlı ordusu adına pilot olarak görev yapan Emil Meinecke‘ye ait bir fotoğraf albümünden aldığını belirten Yılmazer albümde fotoğrafın altında da “Türk askerlerinin gururu 1915” yazdığını kaydetti. Büyük ilgi gören fotoğraf poster yapılarak çoğaltıldı ve “Çanakkale Hava Savaşları” isimli bir kitapta kullanıldı.

Fotoğrafı inceleyen uzmanlar şu kanaatlere varmaktadır;

1) Uzun boylunun elinde muhtemelen altın bir yüzük var. Osmanlı askerinde yüzük göremezsiniz. Yasaktır.

2) Uzun boylunun ayağındaki bot Fransız ordusuna aittir.

3)Soldaki askerde Fransız subay, sağdaki askerde Osmanlı er kıyafeti var. Subay ceketinin düğmeleri ters. Subay–er yan yana. Ve üstelik, subayının yanında erin yakası-bağrı dağınık, düğmeler açık.

4)Ekmek torbaları Fransız. Osmanlı ekmek torbasında toka olmaz. Eğer bunlar askerse, birinin torbası soldan sağa, diğerininki sağdan sola asılı olamaz.

5)Savaş neredeyse dört mevsim boyunca sürdü. Özellikle yazın güneş son derece yakıcıydı. Dolayısıyla şapkalar en az elbiseler kadar yıpranmış ve solmuş olmalıdır. Ancak şapkalar hiç de solmuş görünmüyor.

6)Sağdaki kişinin karın kısmı şişirilmiş ve ceket patlayacak duruma getirilerek bir poz verdirilmiş. Bir olasılık; kimi başka giysilerini kuşak gibi beline sarmış.

7)Kısa boylu askerin kemeri, tüfeği ve kasaturası yok. En önemlisi mataraları yok.

8)Kısa boylunun çoraplarının taban kısmı ile üst kısmı aynı renkte, yani temiz. Yere basılan çorap böyle mi olur? Kaldı ki; en yoksul zamanlarda bile, Türk köylüsü ayağına giyecek bir çarık yapmasını bilmiştir.

9)Bu fotoğrafın Çanakkale’de çekildiğine dair hiçbir belge, emare, bilgi yok. Fotoğrafçı ve bu fotoğrafları saklayan Almanlar’ın Türkiye’de bulunuş tarihlerine bakarsanız kesinlikle 1915 yılının sonundan sonra, yani Çanakkale savaşı sırasında çekilmiş değil. 1917-1918’de de çekilmiş olabilir.

10)Diğer fotoğrafların hiçbirinde ne subay, ne asker, ne de yardımcı personel bu durumda değil. Diğer fotoğraflarda yer ve ayrıntılar belirtilmiş.

11)Çanakkale hava birliklerine yardım eden ustalarda ve yardımcılarda bile sağlam Osmanlı üniforması varken, askerimizde bu kıyafet olamaz. Asker bu kadar perişan olursa yardımcıların çıplak olması gerekmez mi?

12)Aynı albümde Türk makinistlerin o yıllarda bakım yaptıkları uçağın önünde görüntüleri var. Ortadakinin belinde gümüş Asakir-i Şahane kemeri var. Yardımcıda bile bu kemer varken, bunlarda kemer yok. Sizce Türk askeri hangi dönemde böyle olmuştur…

Diğer bir fotoğraf ise Balkan Savaşı yenilgisinden yorgun ve sefil bir halde İstanbul‘a dönen bir Osmanlı askerinden söz edilmektedir.Bu kare de havacı askerler diye lanse edilmeye çalışılan durumla benzerlik göstermektedir.Yine uzmanların ifadeleri ile İstanbul sokakların da bir meczup , evsiz barksız biri olabileceği ifade edilmektedir.

Netice olarak bu ve benzeri senaryolar her daim olmuş ve kasıtlı olarak gündeme getirilmiştir.Amaç hissiyatları tetikleyerek algı oluşturmaktır.Hele bu tür işlerin içinde CHP ve ODTÜ’lü akademisyenler varsa bin kat daha düşünülmelidir.

Amaç Osmanlı’ya saldırmak onu sefil ve çaresiz olarak göstermek olunca CHP ve ODTÜ aynı kulvarda koşan ekürilerden farksızdır.

İlhan NEZOR

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol